Çocuk büyütürken nerelerde yanlış yapıyoruz? Çocuğa bağırmak mı cezalandırmak mı? ‘Koruyucu annelik’ doğru bir yaklaşım mı? Yazar Hatice Kübra Tongar, doğru zannedilen yanlış ebeveyn tutumlarını anlattı. “Uzaklaşmak da sarılmak gibi ebeveynliğe dahildir” sözü kulaklara küpe olacak cinstendi.

Ebru Okanlar/Mülakat

Hatice Kübra Tongar, “Ülkemizde 5 yaşındaki çocuğunu hâlâ emziren, 10 yaşındaki oğlunu koynunda yatıran, 8 yaşındaki yavrusunun ayakkabısını bağlayan pek çok anne var. Ve bunu ‘iyi annelik’ sanıyorlar. Oysa bir çocuğa sarılmak kadar onun ayrılmasına ve uzaklaşmasına izin vermek de ebeveynliğe dahildir” diyor.

Çocuk gelişimi üzerine ‘psikoloji danışmanlığı’ yapan Tongar, çocuklara sorumluluk verilmesinin önemine dikkat çekiyor. Yazar, “Temelde çocuğunuza vereceğiniz her eğitimde uyandıracağımız duygu ‘korku’ değil, sevgi olsun” diye ebeveynlere de öğüt veriyor. Çocuklar üzerine 43 kitap yazan Tongar, bir internet sitesi sahibi, çeşitli dergilerde yazılar yazıyor ve özel bir radyo için programlar hazırlıyor. Biz de kendisiyle çocukların gelişimindeki keskin çizgileri, zor dönemeçleri konuştuk.

Zaptedilemeyecek çocuk var mıdır? Bir anne neden çocuklara bağırır?

‘Çocuklar zaptedilmek için yaratılmamıştır’ desek daha doğru olur. Sen, ben, biz nasılsak çocuklara da bir yetişkine baktığımız göz ile bir birey olarak, bakmalı ve öyle görmeliyiz. Sadece birlikte yürüdüğümüz hayat yolunda, biz onlardan önce yürümeye başladık. Dolayısıyla biz rehber, model, yolu açan kişileriz ebeveynler olarak. Çocukları ‘zapt etmek’ değil bizim işimiz. Ama ‘ulaşılamayan’ çocuk var mıdır derseniz şöyle derim; ‘Ulaşılamayan çocuk yoktur. Çocuğuna ulaşmayı keşfedememiş yetişkin vardır.’

Bağırmanın çocuk üzerinde yapıcı bir etkisi olur mu?

Bir anne pek çok sebeple çocuğuna bağırabilir. Öfke kontrolü yoktur, destek bulamıyordur, iletişim kanalları kapalıdır, empati yoksunudur, şiddete eğilimlidir. Ya da kan ve demir eksikliği gibi fizyolojik sıkıntıları vardır. Bu yüzden tahammülsüzdür. Sebepler çok çeşitli olabilir. Fakat sonuç her annede aynıdır: ‘Vicdan azabı.’ Bu yüzden bağırmayan ebeveyn olmayı öğrenmeliyiz.

“ÖZEL YEMEK” HAZIRLAMAYIN

Çocuklara ceza sistemine katılıyor musunuz?

Cezaya değil, sonuçları yaşamaya katılıyorum. Yani bir çocuk yemek saatinde aile sofrasına gelmeye uyum göstermiyor ve bunda ısrar ediyorsa sonraki saatlerde acıktığında kesinlikle ona özel sofra kurulmamalıdır. Yemeğe gelmemenin sonucu aç kalmaktır. Ama bizler genelde bu sonucu yaşatmaya kıyamayıp çocuğu doyurur, bir yandan da söyleniriz.

Çocuk ne sınır öğrenmiş olur ne de davranışının sonucunu yaşayıp ders çıkarabilir.

Bir çocuk her istediğini alabilmeli mi hangi şartlarla buna engel olunmalı?

Burada istek/ihtiyaç ayrımı iyi yapılmalı. Çocukların sınırsız ve koşulsuzca ebeveyninden alması gereken tek şey sevgidir. Ve bu çocuğun ihtiyacıdır. Onun dışındaki şeyler, oyuncak, kıyafet, tablet ve sair gibi, kesinlikle sınırlı ve kurallı olmalıdır. Bunlar ‘istekler kategorisi’ içinde yer alır ve zaman zaman ‘hayır’ denilerek, sınır koyulur. ‘Sınırlar neye göredir’ derseniz; çocuğun yaşı, sağlığı için uygun olup olmadığı ve ne kadar gerektiği ile ilgilidir.

‘İYİ ANNELİK’ YANILGIMIZ

Türk annesi ve diğerleri arasında çocuk yetiştirirken; ne gibi benzerler ve benzemezler var?

Bu konuda derin bir araştırmam yok. Lakin genel görüşüm şöyle; biz sevgi ve sahiplenme konusunda daha yakın duruyoruz çocuklarımıza. Kolektif bir toplumuz. Ama bireyselliklerini kabul etmede zorlanıyoruz. 5 yaşındaki çocuğunu hâlâ emziren, 10 yaşındaki oğlunu koynunda yatıran, 8 yaşındaki yavrusunun ayakkabısını bağlayan ve benzeri pek çok anne var bizde.

Bunu ‘iyi annelik’ sanıyorlar.

Oysa bir çocuğa sarılmak kadar onun ayrılmasına ve uzaklaşmasına izin vermek de ebeveynliğe dahil. Kardeş zorlukları hakkında neler söylemek istersiniz, çünkü tüm annelerin ortak sorunlarından biri…

Bu konuda başlı başına bir kitap yazdım: ‘Kardeş kardeş geçinen çocuklar yetiştirmek’ isminde. Bir-iki cümlelik bir konu değil. Temelde şu kısmı önemli, her çocuk varlığı görülsün, onaylansın ve fark edilsin ister. Eğer çocuklarımız arasındaki ‘nitelikli zaman’ dengesini iyi kurabilirsek kıskançlık krizlerini evlerimizden uzak tutabiliriz.

BİZE AİT SÖZLEŞME OLSA ‘DAHA İYİDİR’

Kitaplarınıza devam edecek misiniz, yakında gelecek kitabınız var mı?

Benim mesleğim bu, ben bir yazarım. Ömrüm ve sağlığım el verdikçe yazmak isterim elbette. Yeni sezonda yine okurlarımın ebeveynlik yolculuğuna ‘pozitif’ katkı sağlayacağına inandığım, bunun duasını ettiğim yeni bir proje üzerinde çalışmaktayım. Hayırlara vesile olur inşallah.

İstanbul Sözleşmesi hakkındaki fikirlerinizi merak ediyoruz…

Ben A sözleşmesi, B sözleşmesi yerine; bize ait, kültürel ve manevi değerlerimizle uyumlu, aile bağlarını güçlendiren kanunlar çıkarılmasından yanayım. Umuyorum en kısa zamanda bu konuda güzel gelişmelere şahit oluruz

ÇOCUĞUNUZDAN ‘ÇEKİNMELİSİNİZ’

Çocukları yetiştirirken, çevresel tehlikelere karşı nasıl korumalıyız?

Aslında iş yine bizlerin ebeveynlik tutumunda bitiyor. Eğer çocuğu ezen, güce boyun eğdiren, pasifleştiren bir ebeveynlik tutumu izliyorsak çocuğumuzu ‘olumsuz etkilere’ açık hâle getiriyoruz ne yazık ki… Fikrini ifade edebilen, saygın iletişim kurabilen, gerektiğinde ‘hayır’ diyebilen çocuklar, olumsuz çevre şartlarıyla daha iyi baş ediyorlar.

Birçok öğretmen çocuklar için ‘Bir psikolog görsün’ diye tavsiye ediyor. Hangi durumlarda çocuklar psikolog ile görüştürülmeli?

Uyum ve davranış problemleri, gelişim geriliği, normalin dışında seyreden davranış örüntüleri gözlemlendiğinde ya da boşanma, yas gibi ‘olağan dışı’ süreçler

olduğunda uzman görüşü/desteği gerekir.

Çocuk yetiştirirken, ana kriterler neler olmalı, annelere tavsiyeleriniz var mı?

Empati ve vicdan çok önemli. Bu yüzden bir yetişkine ‘Ayıp olur’ diye yapmayacakları hiçbir şeyi çocuklarına da yapmasınlar diyebilirim.