Türk mutfağı; Türk misafirperverliğinin mutfak kültürüne yansımaları, lezzetli yemekleriyle birlikte yemek kültürü, sofra adabı, mutfak araç gereçleri, yemek sunumu, yemek geleneği, ham madde seçimi gibi özellikleriyle dünyanın en zengin üç mutfağı arasında yer alıyor.

Türkiye’nin kadim mutfak medeniyeti son yıllarda bir uyanış yaşıyor. Özellikle 1950’li yıllarda başlayıp 1990’lı yıllara kadar gelen süreçte  “rakı-balık”, “Turkish kebap” ve “lahmacun” üçlüsüne hapsedilmesiyle bir fetret devri yaşayan Türk mutfağı diriliş mücadelesi veriyor.

Bu mücadeleye omuz veren kişi kurum ve kuruluş, her kim varsa kutlayarak yazının detaylarına geçelim.

Türk mutfağını ayağa kaldırmak için başlatılan Türk Mutfağı Haftası projesi eski dönemlere nazaran bu yıl daha bir etkili geçiyor. Her yıl 21-27 Mayıs tarihleri arasında kutlanan Türk Mutfağı Haftası vesilesiyle geniş kitleler, emsalsiz mutfağımızın eşsiz reçeteleriyle tanışıyor.

Birbirinden özel Türk lezzetlerinin Avrupa Birliği (AB) tarafından tescillenmesiyle, ülkemizin zengin gastronomi kültürüne sahip olduğunu yeniden hatırlamış oluyoruz.

Bugüne kadar; Gaziantep baklavası, Aydın inciri, Bayramiç beyazı, Safranbolu safranı, Aydın kestanesi, Malatya kayısısı, Milas zeytinyağı, Taşköprü sarımsağı, Giresun tombul fındığı, Antakya künefesi, Aydın Memecik zeytinyağı, Suruç narı, Çağlayancerit cevizi, Gemlik zeytini, Edremit zeytinyağı, Milas yağlı zeytini, Ayaş domatesi, Maraş tarhanası, Edremit Körfezi yeşil çizik zeytini, Ezine peyniri, Araban sarımsağı AB’den coğrafi işaret tescili almayı başaran lezzetlerimiz…

Türkiye bugüne kadar 21 lezzeti ile Avrupa Birliği’nden coğrafi işaret almış bulunuyor. Bu sayı her ne kadar yetersiz olsa da başlangıç açısından umut verici. Eğer biraz organize olabilirsek bu sayıyı çok kısa zamanda yüzlerce lezzete çıkarmamız mümkün.

Hafta kapsamında hangi etkinlikler yapılmış? Bunlara kısaca bir göz atalım…

Türk mutfağının tarihî ve kültürel mirasını tanıtmak amacıyla düzenlenen “Türk Mutfağı Haftası” dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde “Asırlık Tatların Buluşma Noktası: Yedi Bölgede Türk Mutfağı” programı düzenlendi. Bu kapsamda müze zenginliğinde bir de sergi açıldı.

Etkinliklerin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın himayesinde yapılıyor olması, olayın ciddiyetini göstermesi açısından önemli.

Türkiye'nin farklı coğrafi bölgelerinin sahip olduğu doğal ve kültürel miras ile tarımsal çeşitlilik ve mutfak zenginliği vitrine çıkartılıyor.

Kayseri, Erzincan, Kütahya, Diyarbakır, Edirne, Bolu, Kars, Adıyaman, Trabzon, Kocaeli, Sakarya, Bursa, Ankara, Gaziantep, Zonguldak başta olmak üzere 81 ilde her ilin kendine has kadim ve özel lezzetleri tanıtılıyor. Aynı şekilde Kuzey Makedonya'nın başkenti Üsküp'te olduğu gibi Osmanlı bakiyesi coğrafyalarda da Türk Mutfağı Haftası etkinlikleri kapsamında yöresel yemeklerin ve ürünlerin tanıtımı yapılıyor.

Peki, Türk mutfağının geleceği için neler yapabiliriz, nelere dikkat etmeliyiz?

Öncelikle şu hatırlatmayı yaparak diğer tespitlere geçmekte fayda görüyorum.

Vahşi kapitalizmin baskılarıyla özgürlüğümüzü konfor hastalığına kurban etmeden önce, köylerimiz tam bir gıda üretim üssü gibi çalışıyordu.

Erkeklerin masa başı mesailere, kadınların da apartman hapishanelerine mahkûm edilmesinden önce yoğurttan salçaya, peynirden ekmeğe, sebzeden meyveye kadar bir eve lazım olan hemen herşey evlerde üretilir, kadim mutfak medeniyeti bu şekilde canlılığını korur ve sonraki nesillere sağlıklı bir şekilde aktarılırdı.

Tekrar aynı ruhu yakalayabilir miyiz? Türk mutfağı eski ihtişamına kavuşabilir, özüne dönebilir mi? Bunu zaman gösterecek…

Burada, olayı özetleyen şu tespitleri sizinle paylaşmak istiyorum. Türk Mutfağı Haftası etkinlikleri kapsamında yaprak döner, kasefe tatlısı, tandır ketesi, tava leblebisi, lüle baklavası ve sakı elması olmak üzere altı yöresel ürün için Coğrafi İşaret Tescil Belgesi müracaatında bulunduklarını hatırlatan Erzincan Valisi Hamza Aydoğdu’nun şu açıklamaları çok değerli:

“Biz geleneklerimizi, mutfağımızı, geçmişten gelen tarihimizi ne kadar yaşatırsak, gençlerimize ne kadar tanıtırsak, bunları geleceğe ne kadar taşırsak tarihimizi de o kadar korumuş oluruz. Bütün gayret ve çabamız bunun içindir.”

Türk mutfağının geleneksel yapısı, kendine özgü nitelikleri, sağlıklı ham madde seçimi ve birbiriyle uyumlu yemek kombinasyonları, sıfır atık hassasiyetiyle israfa izin vermemesi, ortaya çıkan kültürel mirası ile reçete zenginliğini aktaran yapısı etkinliklerde daha fazla öne çıkartılmalı. Tanıtım ve sunumda daha fazla gayret gösterilmesi gerekiyor.