İş dünyamız her alanda ve her anlamda desteklenmek istiyor. Daha çok üretip daha fazla katma değer ortaya koyarak ülke ekonomisine katkıda bulunmak arzusunda çabalıyor.

Son dönem kullanılan kredilerin artışlarına bakıldığında ihtiyaç kredileri kaleminde büyük bir artışın yaşandığını görüyoruz.

Bireysel anlamda yaşanılan bu artışın genel olarak bakıldığında şirketler için de aynı noktada olduğuna şahit oluyoruz.

Bu yükselişin sebebi daha önceden yapılmış olan borçlanmaların ödenemeyişinden kaynaklanan finansal bir sıkıntının olmasıdır.

İşletmelerin bu kısır döngüden kurtularak üretim miktarlarını artırabilmeleri için verimliliğin en üst düzeyde olduğu ve sıhhatli bir şekilde hayatlarını devam ettirebilecekleri fon organizasyonunun kurulması büyük önem taşımaktadır.

Kurulacak olan fon organizasyonu faizin olmadığı bir alanda yapılmalıdır ki faiz sarmalıyla borçlanma miktarlarının büyük oranda artması handikapından da şirketler uzak durabilmelidir.

Konu böyle olunca katılım bankalarının üzerine düşen yük biraz daha artmaktadır ki bankacılık sistemindeki ağırlıklarının artırılması yönünde girişimlerin hızlanması durumu ortaya çıksın.

Katılım bankalarının Türk bankacılık sektörü içerisindeki payları yüzde 6’nın altındadır. Mevduat bankalarının yüzde 86 kalkınma ve yatırım bankalarının ise payları yüzde 8.5 seviyelerindedir.

Faizin olmaması için yapılması gereken en önemli icraat geniş bir alana yayılan ortaklıkların kurulması ve iyi bir yönetim mekanizmasıyla bu ortaklıkların verimli bir şekilde yönetilmesidir.

Birlikten güç doğar yaklaşımıyla inşa edilecek olan ortaklıklar bir işletme için zayıf olan bir yönün diğer işletme için kuvvetli olabileceği mantığıyla düzenlenmelidir.

Bunların yanında katılım bankaları risk paylaşım sistemini kuvvetli bir yapıda oluşturmalıdır. Bunu yapabilmesi için de yüksek miktarlarda mevduat toplayabilmelidir.

Mevduat kullanılmayan varlıkların üretime aktarılabilmesi anlamında da önem arz eden bir konudur.

Yastık altındaki para veya altınların sadece sahibine katkı sağladığını fakat mevduatta olunca tüm ekonomik sisteme faydalı olduğunu unutmadan hareket edilmelidir.

Elinde güçlü kaynağı olan katılım bankaları ile üretene veya üretmeye çalışana orta ve uzun vadeli fon sağlanabilir.

Şirketlere kurumsal anlamda finansman hizmetleri faizin olmadığı bir ortamda sunulabilir.

Kendi alanlarına has olmak kaydıyla farklı şirketlere özel kaynaklar ortaya konulabilir.

Yatırım araçlarında faizsizlik prensibiyle hareket ederek yeni bir alan ortaya konularak bu alandan faydalanacak işletme sayısı artırılabilir.

Sermaye yetersizliği yaşayan küçük ölçekli işletmelerin girişecekleri yeni yatırım alanlarında yardımcı olunabilir.

Bankalar verilecek desteklerde hatayı ve üstlenilecek riski sıfıra yakın bir noktada tutabilmek adına üst düzey bir data sistemi oluşturulabilir.

Bulunduğu veya yeni bulunacağı pazarın içerisinde yer almak isteyen işletmelere farklı destekler sağlanarak bu işletmelerin kısa zamanda büyük gelişmeler elde etmesine vesile olunur.

Son tahlilde de tüm bunların olabilmesi için ülkemizin güçlü bir finansal yapıyı hızlı bir şekilde inşa etmesi ve bu yapıyı da oturtması gerekmektedir.

Bu yolda ne kadar hızlı hareket edilirse varılacak limana da o kadar ivedi varılmış olur. Aksi olursa yol alamaz yerimizde sayarız.