Suudi Arabistan’ı fiilen yöneten Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın ülkesinin İran’la ilişkilerini yeniden normalleştirme yönünde attığı adım geniş yankı uyandırdı.

Bunun bir sebebi Suudi Arabistan ve İran arasındaki gerginliğin sadece iki ülkeyi değil bölgeyi etkiliyor olması, dolayısıyla normalleşmenin bölgenin güvenlik ve istikrarına katkıda bulunacağı beklentisi ise diğer sebebi de Çin’in Riyad ve Tahran arasındaki görüşmelere ev sahipliği yapmasının ABD’nin Körfez bölgesindeki nüfuzunun gerilediğine işaret ediyor kabul edilmesi.

Suudi Arabistan ve İran’ın ilişkilerinin kötü olduğu dönemde karşılıklı olarak birbirlerini tehdit etmiş olmaları da Pekin’de atılan adımın çok fazla ses getirmesinin bir başka sebebi.

Muhammed bin Selman’ın Mayıs 2017’de verdiği bir röportajda Suudi Arabistan’ın İran ile ilişkileri hakkında “Tamamen aşırılıkçı ideolojiye sahip bir rejimle nasıl ilişki kurabilirsiniz? Savaşın Suudi Arabistan’da olmasını beklemeyeceğiz. Bunun yerine savaşın İran’da olması için çalışacağız” dediği ve İran tarafından Eylül 2019’da Saudi Aramco tesislerine düzenlenen saldırılar unutulmuş değil.

Bununla birlikte her iki ülkenin de aralarındaki gerginliği düşürerek daha önemli başka dosyalara odaklanmaya ihtiyacı var.

İran’ın hâlihazırdaki önceliği Zengezur Koridoru’nun açılmasına engel olmak.

Tahran, Azerbaycan’la Türkiye’nin de dahil olacağı bir gerilim yaşarken Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap ülkeleriyle de ilişkilerinin kötü olmasını istemiyor.

Suudi Arabistan’ın ise Yemen’deki savaşı artık sona erdirmesi gerekiyor.

Bu arada Muhammed bin Selman, bir yandan içerideki otoritesini güçlendirirken diğer yandan dış politikada ülkesine manevra alanı açarak Washington’dan istediği tavizleri koparmayı ve bölgede “oyun kurucu” olmayı hedefliyor.

OPEC+ ülkeleriyle koordinasyon halinde günlük petrol üretimini mayıs ayından yıl sonuna kadar 500 bin varil azaltma kararı alması da yine aynı hedefe doğru atılmış bir adım.

Türkiye’nin Ukrayna krizinde bağımsız bir politika takip etmesinin Suudi Arabistan Veliaht Prensi’ni cesaretlendirdiğini söylemek yanlış olmaz.

Ankara’nın Moskova’yla ilişkilerini düzeltmesi ve yakınlaşması üzerine Türkiye’nin Batı ekseninden kopup Rusya eksenine kaydığı yönünde asılsız iddialar ortaya atılmıştı.

Şimdi benzer şeyler Suudi Arabistan için söyleniyor ve Riyad’ın Washington’dan uzaklaşıp Pekin’e yaklaştığı öne sürülüyor.

Gerçekte ise Türkiye gibi Suudi Arabistan da çıkarlarını korumak amacıyla kendi yolunu çizmeye çalışıyor.

Muhammed bin Selman’ın bunu ne kadar başarabileceğini ve manevralarının nasıl sonuçlanacağını zamanla göreceğiz.

Çünkü ABD ekseninden uzaklaşmak istemenin mutlaka bir bedeli olacaktır.

CIA Direktörü William Burns’ün Riyad’ı ziyaret ederek Muhammed bin Selman’a Suudi Arabistan’ın İran ve Suriye ile ilişkileri normalleştirmek gibi dış politika adımları karşısında ABD’nin “kör noktada” bırakıldığını hissettiği mesajını iletmesi, Veliaht Prens’in bağımsız hareket etme eğilimine ve manevralarına verilen ilk tepki kabul edilebilir.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi bağımsız politika geliştirirken ABD’nin çıkarlarına zarar verecek kadar ileri giderse tepkinin dozu da artacaktır.