Bir emperyalist, işbirliği yaptığı başka bir emperyaliste saldırdı. Kasım Süleymani bahsi özetle budur. Konjonktür öyle gerektiriyordu.

Tabii, zamanında yatak odalarına astıkları Humeyni posterine bakmadan uyuyamayanlar ve onların zihniyet soyları; Süleymani’yi kahramanlaştırmaya çalıştı yine memlekette. Azılı bir Müslüman celladını şehit ilan ettiler. Bu ülkede, büyük bir kesim, senelerce Şia ekolünün zındıklarına biat ederek cihad ettiğini varsaydı zaten. Küfür nizamının hâkim olduğu Acem ülkesini şeriat devleti addettiler. Ayrı mevzu.

Şuraya geleyim:

Kronik söylemler yine yüz gösterdi. Pers fetişizmi ve kolonyalist kavgalar üzerinden, mezhepsizlik propagandaları azdı yine İslâmcı kamuoyunda. İslâmcılığın 150-200 yıllık ithal bir ideoloji olması gibi; mezhepsizlik de yüzlerce senedir farklı formlarda pazarlanan bir bozgunculuk biçimi hâlbuki. Bu müfsid hareketi sindirmekten vazgeçemedik.

“Mezhep savaşları’’ diye bir put var. Elden düşmüyor. Devamlı korku veriyor. Şol putun nüfuz alanı öyle geniş ki, milleti Şiilerin gerçekten Müslüman olduğuna, Şii inancının ilmî bir “yorum’’ olduğuna bile ikna edebiliyor. Hatta Diyanet kurumumuza bile İslâm adına Şiilerle mutabakat imzalatabiliyor. Önce o putu kırmak lazım.

Amerika’nın perde arkası ortağı İran’a hücum etmesini, “işte bunlar hep mezhepçilik şeysi’’ mantığıyla analiz etmek bana sığ geliyor. Zira mesele dönüp dolaşıp ehl-i sünnet idrakini sulandırmaya varıyor.

Her şeyden önce, mezhepten ve mezhepçilikten ne anlaşıldığını konuşmak, bu mefhumları yerli yerine oturtmak lazım. Meselenin ilmî terbiyesini vermek bana düşmez.

Fakat tarih boyu sünnet ehliyle savaşmış ve mezhep kılıfındaki uyduruk dinini siyasallaştırmış bir halk/devlet geleneğini, “ehl-i kıble’’ tarifine sokup eleştirememek, hastalıklı bir düşünce tarzıdır. İran, tamamen İslâm dışı bir fikir rejimini dikte etmektedir. Yani İran’a mezhepçi demek de hafif kalır. Şanlı Peygamberimize (aleyhisselâm), O’nun güzin ashabına, O’nun temiz ailesine sövmeyi iman sayan bir sapkınlığa taviz vermek; ‘’mezhepçi fitnelere’’ karşı olmak değildir. Siyasetin dahi nasıl ve ne şartlarda yapılacağını bildirmiş olan (hakikî) ehl-i sünnet anlayışını; “mezhepçilik’’ tanımlı bir ideolojiye sığdırmak Şark kurnazlarının işidir.

Sünni taraftarlığını mezhepçilik kalıbına sıkıştıranlara, Sünniliği alelade bir “yorum” biçimi sananlara, Sünniliği çürük Acem kültleriyle aynı kefeye koyanlara yapacak bir şeyim yok. Önce temel din (iman) bilgisiyle tanışmaları şart.

Ayrıca, sadece hadis-i şerif düşmanlarını suçlamakla da şuurlu Müslüman, ehl-i sünnet filan olunmuyor. Şia’yı ve Şiileri tanımak, DEAŞ gibi terör örgütlerine niçin ‘’Sünni’’ etiketi vurulduğunu anlamak, Vehhabiliği, Selefiliği doğru idrak etmek gerekiyor.

Yeni kolonyal stratejilerin derdi, mutlak kurtuluş kapısına çıkan 4 hak mezhepten birine tâbi olup olmadığımız değil elbette.

Nitekim onlar derin çalışır:

Türlü propaganda ve eğitim usulleriyle, renk renk din yorumu/mezhep anlayışı zihinlere serpilir. Ve hepsinin Müslüman olduğuna kalabalıklar inandırılır. Bu inanç, her politik vakada kitlelerin “yüzeysel Müslümanlık” damarını kabartır. Neticede emperyalist dayatması Müslümanlık anlayışıyla, yine emperyalistlerin yön verdiği biçimde mücadele edilir…