Sağlık Bakanı Fahrettin KOCA, evde Mustafa KUTLU önerdi ya, hop oturup hop kalktılar, içlerindeki nefreti kustular. Kim onlar? Şair Osman KONUK’un bir şiirinde “bir Kutlu hikâyesine giremeyecek tipler işte” dediği kişiler. Onlar virüsü bahane ederek Avrupa hayranı, Küba aşığı, Çin metresi; memleket düşmanları! Onlar Kutlu hikâyesine asla giremeyecek tipler. Niye ki? Mustafa KUTLU hikâyesindeki insanlar nasıl ki onlar asla giremiyor? Mustafa KUTLU üstadım, Türk öyküsünü adını altın harflerle yazdırırken bunu salt Anadolu’nun bağrı yanık sevap kokan havasını anlattığı için başarıyordu. Kutlu’nun kalemi Anadolu irfanına yaslanır, Anadolu irfanı çünkü Hakk’ın kâinata tecellisidir. KUTLU sade ve öz anlatımın içine hayatın içinden öyle ayrıntılar yerleştirir ki yaşayanların bile ıskaladığı bu detaylar, yazılmış öyküyü bambaşka bir hüviyete bürür bir anda. Mavi Kuş’ta “Bizim sevmediğimiz kimse yoktur. Belki gönlümüze serin gelenler vardır, o kadar” cümlesini kurduran Anadolu irfanı, Nur kitabında da gördüğümüz gibi yazarın ehli tasavvuf kokan gönlüdür. KUTLU’nun öyküsü bütün insanları açmıştır kapısını. Bir kitabında sosyalist bir devrimci, bir kitabında pavyon şarkıcısı, bir kitabında dergâha zikre gidemediği için üzülen manifaturacıyı görmemiz bu yüzden şaşırtıcı değildir. KUTLU, hepsinde Hakk’ı görebilmeyi başarmıştır: Bazılarında Allah’ın Cemal ismini, bazılarında ise Celal ismini…

Aslında KUTLU, Müslüman Anadolu insanına ayna tutmuştur. Ya tahammül ya sefer diyerek insanın “kutlu” yolculuğuna mana kazandırırken, beyhude ömürleri görmezden gelmemiş, hesap gününü unutturmamış, hüzün ve tesadüfün nihilizme değil bilakis duaya yelken açacağını dile getirmiş, her zaman kapıları açmaktan yana olmuş, iyilerin ölmeyeceğinin bilinciyle kulaklarımıza fısıldamıştır: “Dünya Güzeldir.” Bu memleketten de, bu memleketin insanından da asla ümidini kesmediği için kendisini bu memleketten saymayanlar tarafından her zaman kötülenmiştir. Ümidini kesmediği için bu memleketin sarhoşunun bile Yasin’i ezbere okuyacağını anlatmıştır o. Tanpınar Süleymaniye Camii’ni dindar görünmek korkusuyla sadece müthiş bir şekilde tasvir ederken, KUTLU Süleymaniye Camii’ne girip namaz kılmış, kalemine abdest aldırmıştır. KUTLU’nun kalemi abdestlidir. KUTLU, vatanın sıcak bir çorba olduğunun, KUTLU vatanın nutuk değil nasihat olduğunun altını çizen yazardır. KUTLU, yoksulluğun isyan değil imtihan olduğunu söyleyen, bu yüzden Marksist direnişi değil, tevekkülü ve sabrı öğütlemiştir. KUTLU, birilerinin karanlık dediği yerin aydınlığında yazmıştır yazılarını, karanlık olmadığını ispatladığı için nefretlerini kazanmıştır zaten. KUTLU, yazı mesaisini “dergâhta” geçirmiştir. KUTLU, ölüme giderken yolun kenarında abdest alanların yazarıdır. KUTLU; kulağına ezan okunanların, evliyalardan medet umanların, baba nasihatini farz belleyenlerin, ana hakkına riayet edenlerin, yazları KURAN kursuna gidenlerin, ölüsüne mevlit okutanların, kandil geceleri kıyafetine çeki düzen verenlerin, yatılı yurtlarda burslu okuyanların, yer sofrasında tarhana yiyenlerin, dedesinden saçı uzun diye azar işitenlerin, babaannesine seccade serenlerin, beş vakit kılmasa da cumayı kaçırmayanların, hac parası biriktirenlerin, şiveli konuşanların, evinin duvarına takvim asanların, babasından korkanların, kız kaçıranların, âlemin dilinden çekinenlerin, fala inanmayıp nazardan korkanların yazarıdır.

Mustafa KUTLU Anadolu’dur, irfandır. Onu anlamayanlar asla anlayamayacak olanlardır.