Basın özgürlüğünü başkalaştırarak yeni bir aleme taşıyan ve bu özgürlüğü sınırsız bir argüman olarak telakki edenlere ithafen. Özellikle son bir haftadır gündemde fazlasıyla yer tutan; Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Can Dündar ve Erdem Gül’ün 26 Mayıs tarihli gazete manşetinden dolayı tutuklanmaları hadisesi üzerine mutlaka konuşulması gereken başlıklar var.

Hem bizim hukukumuzda hem de uluslararası hukukta ifade özgürlüğünün belli durumlarda sınırlandırılabileceği bariz bir şekilde meşru kılınmıştır. Anayasa’mızın İfade Hürriyetine yönelik 26.maddesinin 3.fıkrasında ‘’Bu hak ve hürriyetlerin kullanılması; milli güvenliğin, kamu düzeninin,…. devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması,… savaş kışkırtıcılığının engellenmesi … amacıyla sınırlandırılabilir’’ denmektedir.

‘’MİT TIR’ları’ olayını… Devletin, istihbarat örgütünün aracılığıyla sevkiyatını sağladığı bir durumu devlet sırrı olarak idrak edememek neyin nesidir? Akıl ve mizan ve insaf sahibi her Türk vatandaşının öncelikle bunu tefehhüm etmesi gerekmez mi?

Elbette her devletin mahremi vardır. Ve bu mahremin ulusal ve uluslararası arenada ki tekabülü İstihbarattır. İstihbarat örgütünün faaliyetlerinde şeffafiyet ilkesi ile hareket etmesini beklemek bu mahremiyetin ifşasına sebep verir. Araştırılması bile abes olan devlet sırrını ifşa etmek tam bir hadsizliktir. Vatanına hürmetsizliktir. Bunun ifade özgürlüğüyle açıklanacak bir yanı da yoktur.

Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta Can Dündar’ın yaptığı haberin 7 haziran 10 gün öncesine tekabül etmesi. 1,5 senelik olayın 7 haziran seçimlerinden hemen önce ifşa edilmesi kötü niyet göstergesi olarak algılanabilir. Hem 14 yaşında ki Yakup Köse’yi o dönemde terörist olarak lanse ettiren ve idamı için koşuşturan ve bu durumu ‘’dönemin gereği’’ olarak yorumlayan Can Dündar’ı iyi niyetli olarak görmeyi beklemek de biraz ütopik kaçar.

Zamanlama açısından bir de hükümet tarafından bakmak lazım olaya. Haberin yapılma tarihinin seçimlerden öncesine denk gelmesi, halkın tepkisinden çekinen AK Parti’nin Dündar’ın üstüne gitmemesine sebep oldu. Fakat hükümet tarafından silahların DAEŞ’e değil Bayır-Bucak Türkmenleri’ne gönderildiği açıklandı. Kötü bir sonuçla geçilen 7 haziran seçimleri hükümetin hareket alanını daha fazla daraltmış ve 1 kasım için daha mutedil davranmaya zorlamıştı. Nihayet AK Parti 1 Kasım seçimlerini yeniden iki kişiden birini arkasına alarak tamamlamıştı. Ancak Rusya ve Suriye rejim güçlerinin Cebel-i Etrak(Türkmen Dağı)’na yaptıkları bombardıman ve Türkmenlerin mühimmat yokluğundan zor durumda kalmaları Türkiye halkının hükümete tepkisine yol açtı. Rus savaş uçağını düşürmesi ve Türkmen muhaliflere destek göndermesiyle milletin gönlünü alan hükümet; Türkmenlerin mühimmat yokluğu yaşamalarında etken olarak Can Dündar’ı hatırlatıp yaptığı haberden dolayı tutuklanmasında oluşabilecek tepkiyi minimize etmiş oldu. Böylece Can Dündar eninde sonunda yargı karşısına çıktı. Bundan sonraki süreci hep birlikte göreceğiz…