Bu referandumda evet veya hayır demek ne kadar önemli?

En baştan cevaplayayım: Hiç önemli değil.

Önemli olanın “doğru olanı yapmak” olduğunu çoğu zaman unutuyoruz.

Evet-Hayır tartışmasında amoralist felsefenin uygulandığı âşikar. Ahlaki değerler bir kenara bırakılmış durumda. Herkes birbirini tekfir ediyor. Evetçiler hayırcıları; hayırcılar ise evetçileri hain ilan ediyor.

Amoralizm’in en önemli savunucularından biri olan Friedrich Nietzche şöyle diyor: “Ahlaki gerçekler diye bir şey yoktur. Erdem ve ahlak kadar erdemsizlik ve ahlaksızlık da normal karşılanmalıdır.” Nietzche her ne kadar saçmalamışsa da şu anda olan tam da bu.

Kendi savunduğumuz doğruların galip gelmesi için karşımızdakine her türlü yanlışı yapabiliyoruz. Ama savunduğumuz doğruları dahi niçin savunduğumuzu bilmiyoruz. Particilik, haddinde kullanıldığı vakit demokrasiler için en verimli kurumdur. Ama biz bu kurumun daha çok haddini bildiriyoruz maalesef. Hadd kavramını anlayamamışız sanırım.

Belli bir partiyi destekleyebiliriz ve bu partiyi desteklemek için belli sebeplerimiz vardır elbet. Gelin bu sebeplere biz “hikmet” diyelim ve tüm parti destekçilerini iyi niyetli olarak kabul edelim. Hiç kimse hikmeti olmadan bir partiye destek vermez. Bu hikmet; ideolojilerden, dini hassasiyetlerden veya milliyetçilikten kaynaklanabilir. Bunların hepsi kabul edilebilir sebeplerdir.

Buraya kadar her şey yolunda. Ama desteklediği partiyi seçtikten sonra terk-i irade yapmanın hikmeti nedir?  Parti seçerken tüm irademizi devretmenin bir anlamı var mı? Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi: Düşünmüyoruz. Tembellik edip kolaya kaçıyoruz.

Daha partiler meydanlara inmeden, taraflar niyetlerini belli etmeden ve birileri çıkıp saçmalamadan biz tarafımızı belli ediyoruz. Manavdan iki kilo salatalık alırken bile daha fazla düşünüyoruz yâ hu!

Hayır diyenlerin çoğu anayasa değişikliğiyle birlikte başkanlık sistemine geçeceğimizi sanıyor. Daha ilginci ise; evet diyenlerin çoğu da başkanlık sistemine geçeceğimizi sanıyor. Atalarımız bu durumlar için çok güzel atasözleri bırakmışlar bizlere. Mesela: “Ayıkla pirincin taşını” veya “yukarı tükürsem bıyık; aşağı tükürsem sakal” vb. gibi.

İroni bir yana, hem evet diyeceklere hem de hayır diyeceklere çağrım: Ülkemiz için bu kadar önemli bir referandum gerçeğini unutmadan düşünerek ve milletimiz için neyin faydalı olacağına karar vererek oyunuzu kullanın. Bu iş şu an göründüğü kadar basit değil.

Atilla Yayla hocanın geçenlerde bahsettiği bir tanımdan bahsederek bitirmek istiyorum. ABD’li Rusell Kirk’in, anarko-kapitalistleri “korkunç basitleştiriciler” olarak tanımlaması benim için önemli bir nokta. Bu anarko-kapitalist arkadaşlar her şeye matematiksel yaklaşıyor ve dünya üzerindeki bütün sorunların mühendis kafasıyla çözülebileceğini savunuyorlar. Yani olabildiğince basitleştiriyorlar. Reel politikten de bir o kadar uzaklaşıyorlar doğal olarak.

Aman biz bu yanlışa düşenlerden olmayalım. Bu kadar önemli bir kararı bu kadar kolay vermememiz gerekiyor. Düşünün ki; işe yarasın…