Cumhuriyet’in 94. yılını kutladık. Bu uzun bir süre, demek ki aradan 3 kuşak geçmiş. Şimdiye kadar çoktan bir Cumhuriyet kültürünün oluşması gerekirdi.

Aslında yaşadığımız problemlerin arkasında biraz da bir Cumhuriyet kültürü oluşturamama veya onu içselleştirememe yatıyor. Çoğunluğu ele geçiren -her şeyi- yapabileceğini düşünmeye başlıyor. İktidarın -sınırlandırılmasını- kabul etmiyor.

Oysa sınırlandırılamayan her güç otoriterleşme eğilimi taşır. Sınır koymak yapılacak icraatları engellemek için değil, otoriterleşme eğilimlerini durdurmak, frenlemek içindir.

Halk iradesi, meşru amaçlara hizmet ettikçe anlam taşır. Ülkenin hayrına olmayan bir iradenin sınırlanması bizzat o iradenin menfaatleri içindir.

Diyelim ki halkın iradesi ülkenin bölünmesi istikametinde tecelli etti, buna “Evet” mi diyeceğiz? Demek ki halk iradesi de mutlak ve sınırsız değildir. O irade belli bir çerçeve içinde kalırsa anlam taşır. Batı’da Musollini’yi, Hitler’i seçen de halk iradesiydi. Keza, darbe ile iktidara gelmelerine rağmen sonradan iktidarlarını sürdüren Kaddafi ve Saddam gibi liderler de halkın iradesi ile devam etmişlerdi.

Onun için Cumhuriyet’i de demokrasiyi de doğru anlamak lazım. Halk iradesiyle bir heyeti iktidara getirir ama o heyete verdiği yetki sınırsız değildir.

Diğer yandan iki de bir geçmişle kavga etmek de bize fayda getirmez. Cumhuriyet’i kuranlar da insandı. Onların da hırsları, acıları, sevinçleri, özlemleri, zaafları vardı. Ama çok zor şartlar altında çok zor bir işi başardılar. Ne kadar minnet duysak azdır. Tarih bir kavga alanı değildir, bir anlama, yararlanma alanıdır. Tarihi ne kadar anlarsak bize o kadar ışık tutar, yolumuzu o kadar çok aydınlatır. M. Kemal ile Abdülhamid’i, Abdülhamid ile İttihatçılar’ı dövüştürmek kimseye fayda vermez. Sadece toplumda yeni yarıklar oluşturur, o kadar.

Bugünü dünle yarıştırmak veya kavga ettirmek de yanlıştır. Dünün şartları çok farklıydı. Farklı olan şeyler birbirleriyle mukayese edilmezler. Ancak dün ve bugüne bakarak şunu söyleyebiliriz, devlet yönetmek bir liyakat işidir. Dindarlıkla, dinsizlikle alakası yoktur. Dindar olmak mutlaka iyi yönetim anlamına gelmediği gibi dindar olmamak da kötü yönetim anlamına gelmemektedir. Önemli olan liyakat ve halkın değerleri ile çatışmamaktır.

Evet aradan 94 yıl geçmiş ama zihniyet olarak hâlâ bir karış mesafe bile alamamışız. Hâlâ eski şablonlarla düşünüyoruz. Hâlâ ideolojik saplantılarımız bizi yönetiyor. Hâlâ biz derken 80 milyonun tamamını içine alamıyoruz. Umarım 94. yıl böyle bir muhasebeye vesile olur.