Temsili demokrasi adıyla kurulan Parlamenter Sistem, Osmanlı dağıtıldıktan sonra geçiş sürecinde acil ihtiyaçlara pansuman olmuş olabilir. Olmuştur da. Hangi ihtiyaçlara cevap verdi, kimin ihtiyaçlarına cevap verdi meselesi ayrı bir tartışma konusu; ama neticede birilerinin ihtiyacına cevap verdi. Bitti! O devir de bitti, o zamanki acil ihtiyaçlar da. Olağanüstü durumlarda hayatta kalmamız için alelacele bulduğumuz bir çarede ısrar etmek, hayatta kalma derdini aşıp ayakta kalma evresine geçtiğimizi görmemektir. Acil müdahalenin bittiğini anlayalım artık. Eldekini muhafaza şuursuzluğu bizi sürekli hayatta kalmaya çalışan ölümcül hasta durumunda tutuyor.

Türkiye hayatta kalmaya çalışan ölümcül hasta evresini bitirmiş bir ülkedir. Dolayısıyla, imkansızlık durumunda ölümcül hastaya yapılan fedacı acil çözümlerle hastayı hayatta tutma müdahalelerine gerek yoktur, üstelik ölüme sebep verebilir. Hasta iyileşti, ayağa kalktı. Şimdi yeni ve ilerici tercihler lazım.

Parlamento denilen, herkesin kendi siyasi çevresinin iş takibini yaptığı 550 tane bakanın olduğu; hatta 550 tane başbakanın olduğu bir sisteme ihtiyacımız yok artık.

İlk elden beni temsil eden birilerinin, temsiliyeti başkasına ve sonunda onun da başkasına devrettiği iç içe girmiş acayip hesaplarla eriyen bu temsili demokrasi, hürriyet falan değil bilakis vatandaşı oyalama ve kandırmadır. Bu oyalamayı demokrasi diye yutturuyorlar, koca bir millet, Meclis aritmetiği diye hesapla debelenip duruyor. Yeter!

Sistem hasta. Demokratik falan da değil ayrıca. Çok matah bir şeymiş gibi herkesin dilinde olan bu “demokrasinin” tam olarak ne olduğunu niye anlatamıyor kimse?

Kırılgan, nazik, herkesin üzerine titremesi gereken nazlı bir devlet modelini dayatıyorlar ha bire. Böyle devlet mi olur?

Milletvekili diye tam olarak sorumluluğu belli olmayan birilerini seçiyoruz. Sonra onlar içlerinden başka bir sorumluluk dairesi belirliyorlar ve yine kendi aralarında ona güvenoyu veriyorlar. Birisi de kalkıp demiyor ki, mantıksız bir şey yapıyorsunuz. Pazarlıklar başlıyor sonunda hangi kabine daha iyi pazarlık yaptıysa oyu alıyor. Bu çok modern ve en faydalı sistem, öyle mi? Dalga geçiyorlar bizimle.

Koalisyonları söylemiyorum bile. Politik çözümlemeleri birbirinin tersine olan adamlar bir araya gelecekler ve devleti idare edecekler, öyle mi? Koalisyondaki her parti kendi kriz kehanetine çalışır. Çünkü, olmaz ya diyelim ki iyi bir şey oldu, bu kimin hanesine yazılacak? Kıbrıs zaferi kimindir diye sorsanıza etrafınıza. Sadece bu soru 4 farklı görüşün kanlı bıçaklı kavgasına sebep olabilir, şimdi bile. Güzel şeyler koalisyon hükümetlerinin kâbusudur. Her koalisyonda devlet rölantiye alınır ve ortalaması 2 sene süren bir israf furyası başlar. Son tahlilde devletin parası biraz farklı siyasi görüşlere de paylaştırılsın, canım adalet olsun denir ve güzel bir krizle seçime gidilir.

Devlet bir bütündür ve sorumluk esası üzerine kurulur. Koalisyon hükümetlerinin hastalıklı tarafı yetkili, sorumlu ve belirleyici olan politikanın kime ait olduğunun belirli olmayışıdır.

Devlet naz yapmaz! Allah selamet versin.