‘Alttan almak’ deyimi halk arasında çok fazla kullanılan sözlerden biridir. Bu deyimi genellikle yapılan bir tartışmayı daha fazla uzatmamak ya da karşı tarafın haklı olduğunu belli etmek için kullanırız. ‘Geri adım atmak’ anlamına da gelen bu deyimi bazen de; muhatabı sakinleştirip aklıselime davet etmek için tercih ederiz. ‘Suyuna gitmek’ anlamına da gelen bu deyim bizlere; olgunluğu aklı ve sağduyuyu çağrıştırır. Peki, madem dostlar, acaba alttan almak gerçekten bir fedakârlık mı yoksa bir saflık mıdır? Ya da her daim alttan alması gereken kim ya da kimler olmalıdır?

Eğer hayat bir oyunsa dostlar, bilesiniz ki herkes kendi sahnesinde oynar. Dünya her zaman güllük ve gülistanlık değildir. “Yaşamın farklı tonları vardır. Zaman yıkıcı dünya geçicidir.” Tezatlıklarda da hayatı görmek lazımdır. Sen istersin ki kar yağar iken birden güneş açsın. Bir de bakmışsın ki her tarafa ceviz büyüklüğünde dolu yağmış. İnsanlar tartışabilir bu çok normaldir. “Lakin birinin felaketi diğerinin saadeti olmamalıdır.” Unutmayın! “Büyük beyinler fikirleri, orta halliler olayları, küçük beyinler ise insanları tartışır.” Birçok kez konu uzamasın, karşımızdaki insan kırılmasın diye susup yutkunduğumuz ya da tartışmadan çekildiğimiz olmuştur değil mi? Lakin bilesiniz ki bu durum karşımızdaki kişinin haklı olduğunu kabullenme durumu değildir. Tam tersi belki de o kişinin üzülmemesi için yanlışını görmezden gelmek, haklıymış gibi davranmaktır…

Esasen ‘alttan almak’ mevzusu kıymetli dostlar; ‘bıçak sırtı bir dengeye sahip, dikkat edilmesi gereken ince’ bir konudur. Alttan almanın dozunu kesinlikle iyi ayarlamak ve sınırlarını iyi çizebilmek gerekir. Çünkü bazen alttan almak, bazen de almamak gerekebilir. Daha büyük problemlere sebep olacak konularda alttan almak, bir iyilik göstergesidir. ‘Sevilmek isteyen sevmelidir, saygı görmek isteyen önce kendisi saygılı olmalıdır.’ Aslında şu üç günlük imtihan dünyasında bölüşemediğimiz hiçbir şey olmamalıdır. Elbette dünya malı için didişmek, kavga gürültü çıkarmak bir Müslüman’a yakışmaz. Lakin gerginlik olmasın, karşımdaki kırılmasın diye de tartışmadan kaçmak, susmak ya da muhatabının ağzının içine bakmak da olmaz. Alttan almak, yumuşak başlı olmak bilesiniz ki asla mağlubiyet değildir.Ama kula kul olmayı da gerektirmez. Kimse kimseye katlanmak fedakârlık yapmak zorunda değildir. Ama nerde ve ne zaman alttan almak gerektiğini de iyi bilmek gerekir. Ne diyordu Milli Şairimiz merhum Akif: “Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!’’ Israrla karşı tarafın kusurunu yok sayma, görmezden gelme, olduğu gibi kabul etmeye çalışmak beyhude bir çabadır ve insanı çürütür. Sürekli alttan almak ve sorunların üzerini kapatmak doğru bir davranış değildir. Bunun adı fedakârlık da değildir. Unutmayın! “Omlet yumurtalar kırılarak yapılır.”

Hem bilesin ki eğer sen susarsan edebinden, o konuşur. Sen susarsan, o kendini haklı bulur seni susturdum sanır. Sen susarsan karanlık konuşur, zulüm ekmeğine katık olur. Velhasıl sen susarsan dostum, o tepene çıkar, mehtap karanlığa boğulur. Susmak ve alttan almak aptal olmak değildir! Susmak ve alttan almak haksız olmak değildir! Susmak ve alttan almak korkak olmak değildir! Susmak ve alttan almak gamsız olmak değildir! Alttan alıp hatayı hep kendinde bularak muhatabına bu şekilde davranmak bilesin ki ölümünü ötelemek, sorunları halının altına süpürmektir. Bu kadar yükü taşımak hem gereksiz hem de ağırdır. Öfkelenmeden kırıp dökmeden muhatabımızla konuşmalı ve yeri geldiğinde ona ‘hayır’ demesini bilmeliyiz. ‘Hayır’ diyebilmek inanın büyük bir erdemdir. ’Hayır’ diyemediğimiz için çoğu zaman kendimize olan güvenimizi yitirir, istismara açık oluruz…

Son tahlilde demem o ki dostlar; çözümsüzlüğü çözüm olarak görmemeliyiz. Diklenmeyecek dik duracağız. Özür dilemek, teşekkür etmek, gerektiğinde alttan almak, anlayışlı olmak bizleri asla ezik yapmaz. Unutmayın! “Başaklar içleri boşken başları diktir, içleri doldukça başları eğilir…”

Selametle…