Giderek daha çok bencilleşip acımasızlaşıyor insanoğlu. Bunun dünyanın pek çok yerinde görmek mümkün. Batı da bu çözülme ve insanı değerleri kaybetme içlerinde buna bağlı olan kişi ve guruplar olmasına rağmen giderek korkunç bir hal alıyor. Yani şunu söylemeye çalışıyorum çıkarları neyi gerektiriyorsa orada bütün değerleri yok saymaya hazır bir batı var karşımızda.

Hayatın kendisi bir denge üzerinde sürüyor. Fakat badı dünyası bunu giderek yitiriyor.

Dengeye dair ana prensipler ve kadim doğrular giderek ırkçı batı toplumlarında ve kişilerde kendine benzemeyeni yok etmeye meyilli olarak gelişme gösteriyor. Aslında onlar inadına yerleşmek için can atarken insanlık alabildiğince bundan kaçıyor.

Oysaki adalet yeryüzünün sigortasıdır. Gelin adalet kavramına bir bakalım. Adil olan adaleti nasıl sevmez ki…

Biz, hiç kuşkusuz, O’nun adaletinin var ettikleriyiz. O bizim yaratıcımız olduğu kadar rızkımızın ve maslahatlarımızın da yaratıcısıdır.

Allah bir peygamberine şöyle vahyetmiştir: “Âdemoğlu! Eşyayı senin için, seni kendim için yarattım. Şenin için yarattığım eşyada, kendim için yarattığım gayeyi telef etme. Ey Âdemoğlu! Şanım üzerine yemin olsun ki, ben seni severim. Senin üzerindeki hakkım karşısında, sen de beni sevmelisin.” Peki, insanoğlu sevgiyi kaybetti mi? Peki insanoğlu gerçek sevgiyi ve buna dair içeriği, anlamı, idraki mi yitirdi?

Adalet özü gereği adalet dağıtıcının o işi bildiğini, ona güç yetirdiğini izhar ederken aynı zamanda, adalet kavramının vazgeçilmezliğini, adaleti yitirdiğimizde insanlığın nasıl infilak edeceğinin de delildir.

Adaletsizlik kötüdür yapılması gereken tek çare kötülüğü adaletle karşılamaktan geçer.

Böyle değilse (adalet) kim için, kimde ve kiminle ortaya çıkabilir ki?

Demek ki bizim var olmamız ve O’nun bizi sevmesi adil olmamız ve bu konuda zerre kadar taviz vermememiz ile alakalıdır.

Adaletin yitimi adalet kavramından ve bu adalet kavramından ne anladığımızdan vaz geçtiğimizde gerçek manada ortaya çıkar. Bu derin, güçlü bir dalga gibidir adaletten vaz geçtiğimizde, derin dalga gelip bize çarptığında ve ne yazık ki hızını alıp geriye çekildiğinde ortaya çıkan enkazdan adaletin yitiminin ne olduğunu ancak o vakit anlarız ki bu büyük perişanlık.

Adalet olmasaydı Allah(cc) bilinmezdi, Adalet olmasaydı kâinat idrak edilemezdi.

Allah, bazı kullarını severken aynı zamanda onlara kendisini sevme imkânı bahşeder.

Allahın sevgisi adil olanların üzerindedir.

Allah adil olan kuluna eşyanın suretlerinde Hakkı müşahede etmek ve tecellileri görmek yetisini verir ve bu öyle, böyle bir şey değildir.

Bu tabiri caiz ise insanın bütün kapasitesinin ortaya çıkmasıdır ki işte o zaman insanoğlu insanoğlu olmanın şeref ve lezzetine âşık olur. Bu itibarla Allah’ı sevenler ile âlemin ilişkisi, adalet ile insan ilişkisi gibidir.

Bütün kâinatın sahibinin sevginin bizde devamlılığını arzu ediyorsak adil olmak zorundayız. Buna yükümlüyüz ve bundan asla taviz veremeyiz.

Tüm bunları kendine benzemeyen ve kendi çıkarları için her şeyi yakmayı göze alan Batı’da olsun Doğu’da olsun bütün insanlara anlatmak ve yaşatmak için çalışmak, çalışmak, çalışmak…