Günler, aylar ve yıllar birbirini kovaladıkça kültüre olan yaklaşımların iyiye gideceği yönündeki umudum git gide azalıyor. Bunun en önemli sebebi ise bazı insanların yaşadığımız toprakların farkına varmak istememesi.

Yaşadığı toprakları sevmeyen sözde aydınlar da cabası… Geçtiğimiz hafta hafızamızı korumak ve mekânların ruhuna sahip çıkmak üzerine bir şeyler karalamıştım. Biliyorsunuz ki hafızayı korumak ilk önce kelimelerden başlıyor.

Dili korumadığımız zaman herhangi bir aktarım yapmak söz konusu bile olamaz. Edebiyatımızda roman ve öykülerini İngilizce yazıp Türkçeye tercüme edip Türk edebiyatına katkı sunan yazarlarımız da var.

Belki her dönem bu özentilik ve aşağılık kompleksi içerisinde davranan sözde aydınlar olmaya devam edecek. Biz Cemil Meriç’in söylemiş olduğu aydın ve mütefekkir kavramına nasıl sahip çıkıp siyasi oyunlara alet olmayız ona kafa yoralım derim. Aydın kişinin kendini ve yaşadığı toprakları tanıması için bağımsız bir şuurla meselelere yaklaşması gerekiyor.

Cemil Meriç de işte bu konuya şöyle yaklaşmıştı: “Aydın olmak için önce insan olmak lazım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer. Aydın kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan; ‘uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs..” Gerçek aydın tanımına uyan kişiler şimdi bahsedeceğim organizasyona danışman ya da destekçi olsaydı eğer bunları yaşamayacaktık.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da araba kullanırken üst geçitte bir şey gördüm ve hayal gördüğümü düşündüm. Daha sonra yolda yürürken de bir pankarta denk gelince aynı tanıtıma gerçek olduğunu anladım.

Pankartta şöyle yazıyordu: “Serçeşme Hünkâr Hacı Bektaş Veli Festivali” Unesco bu yılı hem Yunus Emre hem de Hacı Bektaş Veli yılı ilan etmişti. Cumhurbaşkanlığı da Türkiye adına bu değerlerimizin isimlerini 2021 yılına verdiğini açıklamıştı.

Birçok kurumun Hem Hacı Bektaş’ı hem de Yunus Emre’yi anmakta çok verimsiz bir sezon geçirdiğini düşünüyorum. Herkes yıl bitene kadar ayağa kalkmalı! İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin organize edeceği Serçeşme Hünkâr Hacı Bektaş Veli Festivali de bu yılı yaşatmak anlamında bir adım.

Fakat Hacı Bektaş’ın ismini, edebiyatını, ruhunu ve şuurunu festival sözcüğüyle yaşatmamız oldukça güç. Doğu toplumunun çok kıymet verdiği bir önderi için bir sanat organizasyonu yapıldığında daha ince düşünmek gerekmez mi? 750 yıllık tarihi geçmişi olan bir üstadın ve onun debisinden akan kelimelerin taçlanacağı bir buluşmaya verilecek isim hiçbir zaman festival olamaz!

Bu durum tarihi bir camiye klima taktırmaktan ve bir medresenin pencerelerini pimapen yaptırmaktan çok daha vahim bir tablo olarak karşımızda duruyor. Programın içeriğine biraz göz atacak olursak durumun fenalığı orada da karşımıza çıkıyor.

Arif Sağ’dan Musa Eroğlu’na, Kardeş Türküler’den Cem Adrian’a kadar çok önemli sanatçıların ismini gördüm programda. Ünlü bir edebiyatçı ismini farkedemedim. Varsa bile isim yazılmamış. Hoca Ahmed Yesevi’nin halifesi olan ve Anadolu’nun Türkleşmesinde ciddi katkı sağlayan Hacı Bektaş’ı; ‘Makalat’, ‘Fatiha Suresi Tefsiri’ ve ‘Besmele Şerhi’ gibi eserleri yokmuş gibi Zeytinli Rock Festivali konseptinde bir organizasyona hapsetmeniz fecaat değil mi?

Günümüze kadar Hacı Bektaş ve eserleriyle ilgili ciddi bir araştırmaya denk gelemiyoruz. -Prof. Dr. Esad Coşan ve Prof. Dr. Abdurrahman Güzel hariç- Belki de denk gelmemizi istemiyorlar. Tanıyıp sevmemizin önünde engeller! Onu daha fazla tanımamıza katkı sunacak etkinlikler yapamadığımız için de bu vebal bize yeter.

Son olarak ülkemizin her yerini yangınlar sardı. Rabbim yardımcımız olsun. İBB de festivali erteleme kararı almış. Son çağrı olarak içeriği ya da ismi değiştirmeleri çağrısında bulunuyorum.