Dünkü yazıyı, FG’nin dua suretindeki kriptolu mesajının dehşet verici yanına dikkat çekerek noktalamıştık.

Ardından; “Bu konu çok mühim…” diyerek bugün de yazımızı bu konuya ayıracağımızı not etmiştik.

Kaldığımız yerden devam edelim.

FG, hayatı boyunca yaptığı her işi hâşâ ya Peygambere ya da doğrudan doğruya Allah’a izafe ederek yaptı.

Bunu, kendini adeta elçi gibi tanımlamasından yahut kendi örgütüyle ilgili değerlendirmeler yaparken, kelimenin tam manasıyla, ahiretini kurtarmış yegane topluluk şeklinde takdiminden anlıyoruz.

Öyle ki, onlara karşı yapılan en ufak eleştirinin bile karşılığının cehennem olduğunu iddia etmekten zerre kadar çekinmiyor.

Bu, gerçekten tüyler ürpertici iddianın arkasında ne olabilir?

Aklıma 3 ihtimal geliyor.

1- Bu örgütü kurup başına FG’yi getiren güç, ona yüzde 100 iman edip teslim olmuş bağlılar üretmek suretiyle, İslâm’a düşman olmalarını, Peygambere ve Allah’a iftira ile vatana ihanet etmelerini sağlayabilirdi ancak. Bunun için de çeşitli yollarla vahiyden beslendiği ihsas edilen bir görüntü gerekiyordu ki, FG’nin, bu işi önemli ölçüde başardığını söylemek mümkün.

2- Bu özne ağır hasta! Şizofreninin de çok ötesinde bir kişilik bölünmesiyle hatta patlamasıyla malul…

3- Şeytandan vahiy alıyor!

Gelelim önceki yazıda altını çizdiğim dua meselesine.

Haşhaşilerin uygulamaları ile birebir örtüşen muhtevaya sahip bir durumla karşı karşıyayız aslında. Zihinleri bir şekilde iğfal edilmiş insanlara, doğrudan doğruya ilahi bir görevle görevlendirildikleri ve tüm faaliyetlerinin Allah’ın onayı ile gerçekleştirildiği ihsas ettiriliyor.

Duada bunun açık kanıtını görmek mümkün. (Hâşâ) “Çok çabuk salıver Allah’ım” dendikten bir hafta sonra, dua edilen kimselerin salıverilecek olmaları, duanın tutmasından çok duayı edenin konumuna dikkat çeker.

Körü körüne itaat eden bir bağlı için bundan daha etkileyici bir şey olamaz.

İstediği her şeyi ilahi mekanizmayı kullanarak yapabilen bir adamın, Allah tarafında özel olarak görevlendirildiğini vehmetmek, kaçınılmazdır artık.

İşte bu yüzden, Peygamberin olimpiyatlara geldiği, ‘twitleri ikiye katlayın’ dediği bir iftira olarak algılanmak yerine, Peygamberin (Hâşâ, yüz bin defa hâşâ), adeta emre amade bir memur gibi istenilen yere gittiğine, Allah’ın da her dilediklerini kabul ettiğine rahatlıkla inanabiliyor, aksini düşünenlerin de doğrudan doğruya cehennemlik olduklarını söyleyebiliyorlar.

Allah’a ve Peygambere iftirayı, yüreği titremeden sindirebilen bu bedbahtların, başka insanların mahremini kasete çekmeleri, KPSS sorularını çalmaları, kurban paralarını iç etmeleri ve daha bir sürü şenaati fütursuzca işlemeleri, tabiatıyla ve yüz binlerce maalesef ki, vakayı adiyenden olur.

Dua meselesinin özünde bu insafsız algı operasyonun izdüşümü vardır ve bu yüzden, hassaten vurgu yapma ihtiyacı hissettik.

Evet, Allah’a ve Peygambere fütursuzca iftira etmenin, ‘İslam düşmanlığından’ maada hiç bir anlamı olamaz!

Bu kadar açık ve net!