İçeriye alınmadığı için sınırda bekleyen bir çocuğa gülen Danimarkalı polis ne büyük olay oldu da yıllardır her mazluma elini uzatan Mehmetçik, Türk polisi bir kere bile haber yapılmadı diye hayıflananlar hata ediyorlar.

Topu topu 30 bin kişiyi, o da kabul etmek değil belki alırız diye açıklama yapanları Nobel adayı gösterilenler, 2.5 milyondan fazla Suriyeliye “başımızın üzerinde yeriniz var” diyerek kapıları açan Erdoğan’ı görmezler diye hayıflananlar da hata ediyor.

O gülen polis insaniyet namına bir örnek olduğu için değil “enteresan vaka” olduğu için haber oldu. Enteresan çünkü, o fotoğraftan başka hiç yok ellerinde. Avrupa tarihinde arşivleri altüst etseler ancak bir iki daha bulunur belki ama üçüncüsü yoktur diye, o gülen Danimarkalı polis fotoğrafı kıymetli. Bir yanlış anlama daha yapılıyor bu meselede: Zannediyoruz ki Batılı o fotoğrafa bakınca duygulanıyor, hüzünleniyor. Hayır efendim. Şaşırıyor ve hesabı anlamaya çalışıyor.

“30 bin insanı bedavaya kabul etmek ne büyük cesaret” Batılı aklında bu sebep Nobel için yeterlidir. Çünkü bugünden görünmeyen ama yarın hissedilecek bir kazanç hesaplanmıştır. Verilirse o dinamitçinin Nobel’i iyiliğe değil de ince hesaba verilecektir. Bu sebeple Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dini Liderler Zirvesi’nde yaptığı konuşmada dedi ki; “Sipariş üzere ödüller dağıtılıyor. Bizim böyle bir arzumuz yok, biz sadece Allah’ın rızasını tahsil etmek istiyoruz.”

Gelelim büyük hataya; şu hayıflanma hallerimiz yakışmıyor, üstelik bereketimizi kaçırıyor. Yakışmıyor çünkü hayıflandıkça sanki cetvel Avrupa’ymış da biz ona göre ölçüyormuşuz gibi anlaşılır. Hiç mi kendi cetvelimiz kalmadı hayatı ölçüp biçmek için. Kimsenin elinde kendi terazilerimizden kalmadı mı hiç değerleri tartmak için. Marifet iltifata tabidir! Öyledir ama biz ne zamandır, “onlara benzemeyin”, “onlarla dost olmayın” diye uyarıldıklarımızın iltifatlarına tabi olduk? Estağfurullah.