Bu ülkenin çivisi çıktı iyice… Eskiden ne güzeldi!..

Belli kesimler; bu devletin askerini, iş gücünü, çiftçisini, emekçisini oluşturan ve bu ülkenin ekseriyetine yani devletin asıl sahiplerine ağzına geleni söyler, her türlü hakareti yapar, sürekli aşağılar sonra da en büyük halkçı, en demokrat birey, en ilerici vatandaş, en modern kişi olurlardı.

Millet onlar için üretecek, hizmet edecek, vergisini verecek, ülkenin sözde sahiplerinin pisliklerini temizleyecek ama yönetime karışmayacak, verilenle yetinecek, hiçbir şeye itiraz etmeyecek, seçimlerde üst aklın işaret ettiği kişileri destekleyecek -affedersiniz- sonra da kıçını kırıp oturacaktı.

Devlet yönetimiyle, dünya işleriyle, düzenle, demokrasiyle, bürokrasiyle işi olmayacaktı.

Demokrasi gelecekse de, komünizm gelecekse de malum kesim getirirdi; iktidar değişecekse de, mevcut yönetim devam edecekse de devletin yegâne sahipleri en iyi kararı verirdi.

“Ulan öküz Anadolulu!.. Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek; ikincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek.” diyen efendilerini çılgınla alkışlamalıydı Anadolu insanı!..

Nitekim uzun yıllar da böyle oldu. Üst akıl, millet adına karar veren irade ne buyurduysa üç aşağı beş yukarı millet yerine getirdi.

Ta ki Erbakan Hoca diye bir adam çıkıp kurulu düzene tek başına başkaldırıp kurulan çarka çomak sokana kadar…

Erbakan Hoca ile beraber göbeğini kaşıyan adamlar, bidon kafalılar, makarnacılar, çobanlar, örümcek beyinliler, kendilerine sunulanla yetinmez oldular. Her şeye eleştirel yaklaşmaya, çeşitli taleplerle iktidar sahiplerini sıkıştırmaya, ülkenin kaymağını yiyenlerin kaymağından pay istemeye başladılar.

Hatta o kadar ileri gittiler ülke yönetiminde söz sahibi olmak istediler ve zamanla söz sahibi olmaya başladılar. İktidar ortağı oldular, iktidar oldular.

Darbelere, muhtıralara maruz kaldılar ama daha da büyüdüler. Bakan oldular, başbakan oldular, Meclis başkanı oldular, cumhurbaşkanı oldular… Hatta öyle bir hâle geldiler ki ülke yönetiminin yegâne belirleyicisi oldular. Artık dayanılmaz boyutlardalar!..

Eskiden vur kafasına ekmeğini al durumunda olanlar, şimdi hiçbir şeyi sineye çekmiyor. Hesap soruyorlar kendilerine söylenenlerle, yapılanlarla ilgili…

Hey sen, göbeğini kaşıyan adam!..

Örümcek beyinli!.. Bidon kafalı!.. Dağdaki çoban!..

Titre ve kendine gel!..

Sana yıllarca küfür eden, hakaret eden, iftira atan, seni küçümseyen, değerlerine saldıran adamlara karşı hak aramak da ne oluyor. Hele misliyle karşılık vermek de nedir?

Sana bunları yapanlara karşı gönül koymaya bile hakkın yok senin!..

Sana her türlü zulmü yapan, dünyayı dar eden, okulundan atan, işinden eden, ibadetine engel olan, başörtüne saldıran, ikna odaları kuran, okulunun önünde coplayan, dilediğin gibi giyinmene ve inandığın gibi yaşamana engel olan, her türlü zahmeti çektiren birileri ölünce arkasından rahmet okumalı, ne kadar iyi insan olduğunu haykırmalı, her türlü övgüyü yapmalısın!..

Hele ki hakkını helal etmemek de nedir? Ahirette hesaplaşmak, hakkını istemek de ne oluyor?

Bir hak varsa onlarındır, helal ve haram edecek varsa onlardır!..

Hem onların ninesi de başörtülü, dedeleri de hacı, kendilerinin de kalbi temiz!..

Bilmem anlatabildim mi?