TRT tarihimize, kültürümüze değer katmaya devam ediyor. Yaptıkları mücadelelerle öncü olmuş, yol açmış, ilham vermeye devam eden kişilerin hayatlarını sinema filmi olarak ortaya çıkarmak çok doğru ve hayırlı bir iştir. TRT yönetimini ve böyle iyi işlere imza atan yapımcı, yönetmen ve oyuncuları tebrik ediyorum.

TRT ortak yapımı Sadık Ahmet filminin ilk gösterimini Atatürk Kültür Merkezi’nde kalabalık bir seyirci ile izleme imkânı buldum. Film, Dr. Sadık Ahmet’in Batı Trakya Türkleri için verdiği mücadeleyi çok güzel anlatıyor. Çetin bir mücadelenin çilesini çeken önderinin katlandığı zorlukları abartıya kaçmadan anlatmış yönetmen Hakan Yonat.

Yazının başlığında Dr. Sadık Ahmet’in yanındaki İmam Abdullah Harun da kim diye soracaksınız. Onu size birazdan söyleyeceğim. Aslında Dr. Sadık Ahmet’in yol ve dava arkadaşı, beraber yargılandıkları isim; Seçilmiş Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif’tir. Ama ben başlığa Güney Afrika’da Müslümanların haklarını savunduğu için ırkçı rejimin adamları tarafından işkence edilerek şehit edilen Malay asıllı İmam Abdullah Harun’u aldım.

Gündemdeki konularla paralel kitap okuma alışkanlığını sürdüren İstanbul Ticaret Odası Genel Sekreteri Prof. Dr. Nihat Alayoğlu ile yaptığımız bir seyahatte “Ben yanıma kitap alamadım. Nasıl olsa Nihat Hoca yanında getirir, diye düşündüm ama yanıldım. Galiba sen de eli boş gelmişsin.” dedim. Hoca elindeki küçük çantayı açarak bir kitap çıkardı. B. Desai ve C. Marney’in yazdığı İmamın Öldürülüşü kitabını verdi. Malum gündemde Filistin var ve Güney Afrika devleti, İsrail’i Gazze’de soykırım yaptığı için Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesine vererek mahkûm ettirdi.

Böyle bir kitabı hiç duymamıştım. Merak saikiyle hızlı bir şekilde göz attım ve okumaya başladım. Kitap, Güney Afrika’da Malay Müslümanlarına önderlik yapan İmam Harun’un uzun takip sonunda hapse atılmasını ve yapılan ağır işkenceler sonucu öldürülmesinin acı hikâyesini anlatıyor. Bu kitabın ağır duygu yükünün etkisinden kurtulamadan Dr. Sadık Ahmet’in hikâyesi de üstüne gelince benim için zor oldu. Film ve kitaptan bu kadar etkilendiğimize göre varın, bu acıyı yaşayanların hâlini siz düşünün…

İnsan hakları mücadelesi veren kahramanların mahkemeleri trajikomik oluyor. Sebebi çok basit tabii. İnsani temel haklarını savunan insanların, hükmü önceden verilmiş mahkemelerde kendilerini savunmalarının tuhaflığı herkesin dikkatini çekiyor olmalı. Savunmalar çok öğretici, âdeta ders niteliğinde oluyor. Dr. Sadık Ahmet “Türk” olduğunu haykırdığı ve Batı Trakyalı Türklere Lozan Antlaşması’nda verilen hakları savunduğu için mahkûm ediliyor. İmam Abdullah Harun da beyazların soykırım uyguladığı rejime karşı Malay kökenlilerin eşit yaşama haklarını savunduğu için şehit ediliyor. Dr. Sadık Ahmet hapishaneden sağ çıkıyor ama ailesiyle birlikte seyahat ederken aracına bir traktörün çarpması sonucu ölüyor.

Yanlış hatırlamıyorsam 1995 yılının bahar aylarıydı. TGRT’de yönetmenliğini yaptığım Milletin Meclisi programının konusu Batı Trakya idi. Dr. Sadık Ahmet’i de konuk olması için telefonla aradım. Programa katılacağını söyledi. Geliş için nasıl bir organizasyon yapalım diye konuşurken “Ben sabah arabayla çıkar, saat 13.00’te yapılan programa yetişirim.” deyince bir anda kendime geldim. O ana kadar benim için Batı Trakya demek, ta dünyanın öte ucunda Yunanistan demekti. Kafamızdaki uzaklık, fiziki uzaklığın onlarca kat üstünde duruyordu. Aslında Gümülcine, İstanbul’a 350 kilometre yani en fazla dört saatlik mesafe. Pazar günü arabasıyla belki de kazaya kurban gittiği aracıyla programa katıldı ve döndü. Birkaç ay sonra da rahmetli oldu. Bu mücadele örneklerini dikkate alarak haklarımıza sahip çıkalım. Herkesin barış ve huzur içinde yaşayacağı bir dünya dileklerimle hoşça kalın.