İsrail’in Gazze’ye yönelik başlatmış olduğu saldırı altıncı ayına giriyor.

İsrail, savaşın başında ortaya koyduğu Hamas’ın askerî kapasitesini ortadan kaldırmak, İsrailli esirleri kurtarmak ya da Filistinlileri topluca Sina Yarımadası’na sürmek gibi askerî ve stratejik hedeflerinden hiçbirisini gerçekleştiremedi.

Bütün bunların yerine İsrail’in saldırıları Gazzelilerin topluca cezalandırılmasına yönelik açık bir soykırıma dönüştü.

İsrail’in altı aydır yaptığı hedef gözetmeyen hava, kara ve deniz saldırıları sonucunda yarısından fazlası kadın ve çocuk olmak üzere 31 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti. Gazze’nin neredeyse tüm alt ve üstyapısı kullanılamaz hâle getirildi.

Böyle bir savaştan bir zafer hikâyesi üretemeyen Netanyahu yönetiminin, bu savaşın olabildiğince uzun sürmesini hatta Lübnan’a ve bölgeye yayılmasını istediği herkesin bildiği açık bir sır.

Biden yönetimi ise yaklaşan ABD seçimlerine, en yakın müttefikinin Amerikan’ın sağladığı finansman, silah ve mühimmatla her gün kadın ve çocukları katlettiği bir soykırım görüntüsüyle girmek istemiyor.

Bundan dolayı Biden yönetimi her geçen gün Netanyahu üzerinde olan baskısını artırıyor. Tabii ki bu baskının belli bir limiti var; o da Amerikan siyasetinde etkin olan siyonist lobiyi kızdırmamak. Bundan dolayı Biden yönetiminin bir taraftan da İsrail hükûmeti ve kamuoyu içerisindeki çatlaklara oynadığını görüyoruz.

Bugüne kadar birçok badireyi atlatmış olan, şeytana pabucunu ters giydirecek derecede kötücül ve şeytani bir siyaset güden Netanyahu’nun, seçime giden Biden yönetiminin bu zayıf salvolarını geçiştirmesinin çok da zor olmadığını söyleyebiliriz.

Bu noktada Gazze’de askerî ve stratejik bir başarı elde edemeyen Netanyahu yönetiminin yeni bir stratejiye yöneldiğine dikkatlerinizi çekmek isterim.

Bu yeni strateji de “Gazze‘yi ben kontrol edemiyorsam Hamas dâhil başka kimse de kontrol edemesin” düşüncesine dayanıyor.

Bütün Gazze’yi kaosun hüküm sürdüğü âdeta bir “failed state”e (başarısız devlet) çevirecek olan böyle bir strateji hem Hamas’ın bir zafer ilan etmesini önlemeyi hem de kayıplarını telafi ederek yeniden toparlanmasını engellemeyi amaçlıyor.

Hiçbir kamu otoritesinin kalmadığı bir Gazze sürekli insani yardımlara muhtaç bir toplama kampına dönüşecektir.

Bu stratejinin farkında olan Biden yönetiminin hem Amerikan kamuoyunun hem de dünya kamuoyunun tepkisini yöneltmek için göstermelik yeni insani yardım girişimleri başlattığını görüyoruz.

Bu çerçevede havadan atılan ve bir yaraya merhem olmayan yardımların dışında Biden yönetimi şimdi de Gazze’ye geçici bir liman inşa edeceğini açıkladı. Refah Sınır Kapısı’nda binlerce insani yardım tırı beklerken bütün bunların göz boyamayı amaçlayan bir şovdan ibaret olduğunu hepimiz biliyoruz.

Altyapısı, üstyapısı, sağlık sistemi ve kamu otoritesi çökmüş olan Gazze, bugün çoktan yaşanılabilir bir yer olmaktan çıktı. Birleşmiş Milletler, nüfusun açlıkla ve salgın hastalıklarla karşı karşıya olduğuna dair uyarılar yapıyor. Gazze’de açlıktan ve hastalıklardan ölümler de başlamış durumda.

Anlaşılan o ki İsrail yönetimi bu durumu sürdürebildiği kadar sürdürmek istiyor. İşte bu noktada dünya kamuoyuna ve başta Türkiye olmak üzere İslam ülkelerine büyük görevler düşüyor.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yaptığı son açıklamalardan anladığımız, Türkiye’nin de İsrail’in bu yeni stratejisinin farkında olduğudur.

Bundan dolayı Türkiye’nin dünya kamuoyu ve uluslararası toplumu harekete geçirmek için yeni stratejileri gündemine aldığını görüyoruz.