Kemal Tahir kültürel iktidarın neresinde duruyor?

Son yıllarda bazı çevrelerce ‘Kültürel İktidar’ kavramı sık sık kullanılıyor. Bu kavramın kullanılmasında sorun yok ama bu kavramın kullanılış tarzında çok fazla problem olduğunu düşünüyorum.

“Dindarlar iktidara geliyor ama kültür sanat anlamında muktedir olamıyorlar.” Problem içeren ve birçoğunun zihninin altında yatan köhneleşmiş cümle tam anlamıyla bu. Biz bu problemi ilk önce doğru tanımlar yaparak aşma yoluna gidebiliriz. Doğru tanımlanamayan bir kültürel iktidar meselesi bizim büyük paradokslarımızla birlikte ölü doğarlar.

Hitlerin Nazizminden kaçan Frankfurt Okulu temsilcilerinin Kültür Endüstrisi kavramını ele alış biçimini ve günümüze yeniden yorumunu tartışmalıyız. Bu tartışma da bize önemli bir kapı aralayacaktır.

Kültürel anlamda iktidar olacak olan sadece herhangi bir zümre midir?

Ülkemizin bin yıllık dokusunu eli yüzü düzgün şekilde tasvir eden sanat eserleri bizim kültürel bağımsızlığımızı diri tutamazlar mı? Bu eserler bizi uluslararası anlamda iktidara taşıma aracı içerisinde olamazlar mı? İktidarda olmak artık dünyaya bizim kültürümüzün kafa tutması anlamında anlaşılmayacak mı? Bu soruları kendimize sormalı ve tartışmalıyız.

Yerli ve milli sanat arayışı ya da olgusu kültürel bağımsızlığın önemli bir parçasıysa eğer ülkenin en yerli kalemlerinden biri olan Kemal Tahir’i nereye koyacağız? Kültürel iktidar yerine kültürel bağımsızlığı doğru tanım olarak kullanırsak Kemal Tahir işleyeceğimiz ilk dersin konusu olacaktır. Doğru tanım ve doğru kişiyle başlamalı belki de…

Yaşadığımız çevreyi doğru tasvir ve analizlerle tanımlayan ve ‘bizden bir Türkçe’ kullanan Kemal Tahir’in dünyası benim için çok özel. Neye nasıl inandığından öte bizi bize aşina olduğumuz ama daha önce pek de duymadığımız bir tarzda anlattı Kemal Tahir. Yarın da Kemal Tahir’in vefatının 47. yıl dönümü. Kendisini saygıyla anarken bu kavramın doğru kullanılması için buraya gönülden bir çağrı bırakıyorum.

Oku, izle ve dinle – 5

Zaman zaman içinde günlükler

Dünya sinemasının gelmiş geçmiş en iyi yönetmenlerinden biri olan Andrei Tarkovsky’nin 1970-1986 yıllarına ait günlüklerini okumak sinema meraklıları için müthiş bir deneyim olacak. Andrei Tarkovsky’nin kaleme aldığı Zaman Zaman İçinde adlı kitapta Tarkovsky’nin anılarını okurken şaşıracak onun ruh halini anlayacak filmlerine başka açılardan bakma fırsatı yakalayacaksınız.

Anons

Mahmut Fazıl Coşkun’un yönettiği Anons filmi, ordudan tasfiye edilmiş dört askerin bir gece boyunca süren sıra dışı yolculuğunu konu ediniyor. Filmde, 1963 yılının Mayıs ayında Ankara’da başlayacak olan bir darbenin hazırlık çalışmaları anlatılır. Darbe gecesi Ankara’daki radyolarda okunacak darbe bildirisinin bir benzerini İstanbul’da okumayı planlayan askerlerin yaşadıkları trajikomik hadiseleri gözler önüne serilir. Başarılı bir dönem filmi olan Anons; gerçekçiliği, insan psikolojisi çözümlemeleri ve kadrajlarıyla izleyiciyi içerisine alıyor.

Bir Sufi Jazz Denemesi

Sedat Anar, son yıllarda santur denilince ilk akla gelen isimlerden biri. Anadolu’da yüzyıllardır kullanılan santuru çok farklı tını ve tarzlarda yorumlayan Anar’ın yaptığı müzikte; klasik Türk müziği, halk müziği ve Jazz müzik gibi çok farklı müzik tarzlarının tatlarını buluyoruz. Jazz müziğinin nüvelerini eserlerinde bulduktan sonra ‘Bir Sufi Jazz Denemesi’ adlı eserini dinledim ve çok beğendim. Bir Niyaz-ı Mısri şiiri Jazz soundunda besteleniyor ve eseri dinlediğimde ruhum eski Bursa sokaklarında dolanıyor. Sedat Anar’ın Youtube kanalında bu eseri bulabilirsiniz. Eseri dinleyin, sonunda büyük bir amin diyeceksiniz.