I.

Bir kaç gün önce Üsküdar-Bağlarbaşı metro durağında indim. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi camisine yürüdüm. Okul bahçesine bakan pencere önünde bir süre oturup öğrencilik günlerimde hocalarla yaptığımız konuşmaları hatırlamaya çalıştım. 80 darbesinin hemen sonrasıydı. İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü, fakülte olmuş; fakültenin ilk öğrencileri de biz olmuştuk. Okula başlamadan önce imam hatip lisesinden hocalarımız kendilerine göre ‘tehlikeli ve faydalı hocalar listesi’ yapmış ve bize tavsiyelerde bulunmuşlardı. Belki hatırlamayacaklardır (vefat edenlere rahmet, kalanların ömürlerine bereket); fakültenin ikinci senesinde Bekir Topaloğlu, Hayrettin Karaman ve Saim Yeprem Hocalardan kayıp zamanlar için özür dilemiştim. Ali Özek Hoca da dönemin önemli hocalarındandı. Ömer Çam okuduğu şiirlerle destansı bir kültür abidesiydi. Emin Işık Hoca giyimi ve sosyal kişiliğiyle çağının önemli bir siması, şehirli kültür birikimi ile hayranlık uyandıran özel bir isimdi. Sonra Raşit Küçük Hoca fakülteye gelmişti. Liste alabildiğine uzayıp gidebilir. Bütün bunlar beni Melâmi meşrep derviş yaşayışlı Ali Murat Daryal Hoca ile kurbana dair yaptığımız sohbetlere getirdi. Bu sohbetler ve ders notları daha sonra “ Kurban Kesmenin Psikolojik ve Metafizik Temelleri” ismiyle kitaplaşan sohbetlerdi.

II.

Hocaya göre ibadetler, emir ve yasaklar sebepsiz değildir; çünkü vazeden Allah, vazedilen peygamberler ve ümmetleriydi. Yaratıcı, yarattığının fıtratını / psikolojik talep ve retlerini en iyi bilendir. İnsanı dengede tutacak ve hemcinsleriyle ilişkisinde bir denge kurmasını sağlayacak veri ve imkanları da ancak yaratıcı insanlara öğretebilirdi. Bu durumu kurbanla sınırlı tutarak ve özetle şöyle anlatmıştı: Kan görmek için bir şeyleri boğazlama isteği en eski inançlara dayanır. Pagan/putçu kültür ve inanç mensupları korkularından arınmak ve korunmak için genç ve güzel kadınları veya cinsiyetine bakılmaksızın masum çocukları inandıkları ilahlara adak olarak sunarlardı. Mitoloji ve efsanelerde de bu ritüellerle sıklıkla karşılaşılır. Allah insanlara: “Bunun gibi, (Bize inanan) her ümmet için kurban kesmeyi bir kulluk eylemi olarak öngördük ki, (bu amaçla,) kendilerine rızık olarak sağladığımız hayvanları keserken Allah’ın ismini ansınlar. Ve (her zaman akıllarında tutsunlar ki:) Sizin tanrınız Tek bir Tanrı’dır; öyleyse bütün varlığınızla kendinizi O’na teslim edin. Ve sen de (ey Peygamber) tüm iyi yürekli, alçak gönüllü kimseleri (Allah’ın hoşnutluğuyla) müjdele” [Kuran:22/34] diyerek haber verdi. İlk peygamberden itibaren insanlara kurban öğretildi. İnsanların inançlarından sapması sonucu kan dökme arzusu yeni şekillerde ortaya çıktı. Roma arenalarında insanların insanları kalabalıklar önünde katletmesi (Gladyatör Gösterileri) ve hayvanlara parçalatılması veya hayvanı öldürmesi de “insanların kan ile terapiye alınmasıydı”. Ona göre insanoğlu, insanlığa evrildikçe kan görerek sakinleşme arzusunu İspanya’da olduğu gibi Boğa Güreşleri ile tatmin etme yoluna yöneldi. İbrahimî gelenekle insanlar yeniden kurbanı ve kurbanla teslimiyet arasındaki ilişkiyi kavramaya, anlamaya başladı.

III.

İslam, kurbanı Hac ibadetiyle yan yana koydu. İsmail’in elinden tutarak yürüyen ve büyük yürüyüşünü “eve/beyt’e / Kabe’ye dönerek” tamamlamayı anlamlı kılan bir ibadetle ifade etti. Sürgün ve sıla aynı yerde anlamlı hale geldi. Eve dönmek için büyük bir yürüyüşe niyet etmek. Hacer’in evinden Kâbe’ye yürümek. Tavaf ederken yürümek, İbrahim makamında durmak ve düşünmek. Sonra Hacer’le Safa ve Merve arasında yürümek. Safa tepesinde oturup Hacer’in telaşlı yürüyüşünü düşünmek ve aynı telaşı, yalnızlığı, yalınlığı yaşamak ve teslim olmak.

Mekke şehirlerin anasıdır; çünkü Mekke'yi bir anne kurmuştur. Anne ile yürümeden, annenin gönlü alınmadan ibadet tamam olmaz. Hac ibadetinin Hacer'le başlayıp Hz. Peygamber'le Arafat'ta bitmesi üzerine düşünmek, çokça düşünmek gerek. Hac bütün sembolleriyle bir yeniden inşadır.  Hacer'le Safa ve Merve'de yürümeden önce Kâbe'de İbrahim makamında duracak, Kurban olmanın anlamını öğreneceksin. Arafat'a gidip son peygamberi bekleyecek ve vakfeye duracaksın. Mina ve Müzelife'de yürüyerek yavaşlayacak ve duran zamanda geriye gideceksin. Vadiden vadiye insanlardan bir nehirde sürüklenirken aklını muhafaza edecek ve ilk nebi Âdem peygamberle başlayan şuurlu iradenin kavrayışıyla kendinin ve insanlığın farkına varacaksın. Statülerden arınmış, beyazlara bürünmüş bir insanın yaratıcısının farkına varma anı! Şeytanı taşlayacak, eve /Beyt'e dönecek ve yeniden tavaf yürüyüşünü yapacaksın. Allah'a yakınlaşma yürüyüşünü "yakınlaşma, yakın olma" anlamına gelen Kurban'la taçlandıracak ve Hac'cı bitireceksin.       

IV.

Bütün bunları şuurlu bir imanla yapan mümin, imkansızlıklardan dolayı “Kıble Evine” gidememişse bile Kurban’ını aynı duyarlılıkla kesmeli ve kesmeye gayret etmelidir. Şehirler ve kentsoylu yaşama biçimi Kurban’ı, kasaptan alınan etten farksız hale getirdi. Kurban’la çocuklar ve müminler arasındaki ilişki ete indirgendi. Çocuklar şehirlerde kurban edilecek canlıyı, canlı olarak görmüyor artık. Kına yakmıyor, sevmiyor ve seslenişini işitmiyor. Artık Kurban Bayramı sabahlarında kimsenin alnının çatında kandan bir parmak izi de görmüyoruz. Bunlar birer hayıflanma veya “nerede o eski bayramlar” özlemi de değil. Modernleşme ve modern çağ ibadetleri de anlam alanının dışına çıkardı.

V.

Huzur iklimini kuracak bayramlarda yeniden ve her dem paylaşarak kutlanacak bayramlar özlemiyle İbrahimî geleneğin bayramı, Kurban Bayramı’nızı tebrik ediyorum.