YKS sonuçları geçtiğimiz hafta açıklandı. Sonuçlar gösteriyor ki İmam hatiplerin inişli çıkışlı tarihinde zirve dönemleri yaşıyoruz. Kurulduğu 1951 yılından bu yana sürekli tartışılan, sürekli hırpalanan ve önü kesilmeye çalışılan bu okullar tüm tezvirata rağmen yoluna devam ediyor.

ÖSYM’nin verilerine göre sınavı kazanan ilk 100 bin öğrencinin yaklaşık 40 bini İmam Hatip mezunlarından oluşuyor. İlk 100 arasında da 57 İmam Hatipli öğrenci bulunuyor. Bir imam hatipli olarak bu başarılar bizi sevindiriyor. Bu başarının ardında 2017 yılında stratejik eylem planını devreye sokan Din Öğretimi Genel Müdürlüğünün büyük katkısı var. Bu plana göre 2021-2022-2023 yükseliş yılları olarak geçiyor. Bu başarıda emeği geçen herkesi yürekten kutluyorum.

Bu kitlesel başarılar, işin başlangıcı hatırlanınca daha bir önem kazanıyor. 1951 yılında İstanbul Fatih’te İlim Yayma Cemiyeti tarafından tahsis edilen küçük bir binada eğitime başlayan ilk imam hatip okulunun sadece 200 öğrencisi vardı. Okulun ilk müdürü ise “Celal Hoca” yani Mahmud Celaleddin Ökten idi. O Celal Hoca ki Arapça, Farsça, Fransızca bilen, özellikle Arap edebiyatına vukufuyla tanınan, İslâmî ilimler yanında Batı kültürünü de yakından incelemiş bir din âlimi; genel felsefe, kelâm ve İslâm felsefesi alanlarında iyi yetişmiş, bu konularla ilgili olarak Arapça ve Fransızcadan tercümeler yapmış önemli bir münevverdir.

Okulun ilk hocaları da Celal Hoca’nın yakın çevresinde nazı geçen isimlerden oluşturulmuştur. Bunlardan biri de Nurettin Topçu’dur. Üstad Nurettin Topçu bir tatil günü okula uğradığında Celal Hocayı paçaları sıvamış halde öğrenci tuvaletlerini temizlediğini görünce “Hocam, bu işi öğrenciler yapsa daha iyi olmaz mı?” deyince Celal Hoca’nın verdiği cevap manidardır: “Ben Kuran öğrenmeye gelen öğrencilere tuvalet temizlettirmişler dedirtmem!”

İmam hatip okullarının açılışı hiç de kolay olmamıştır. İlk olarak 1947’de 10 aylık kurs olarak açılan bu okulların 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden sonra okul olarak açılması için Celal Hoca’nın bir ay boyunca Ankara’da beklemesi ve nihayetinde doğrudan Adnan Menderes’in bakanlığa giderek yazılı talimat vermesiyle gerekmiştir. Celal Hoca o sıralar 70 yaşına merdiven dayamış olmasına rağmen bütün bunları başarmıştır.

İmam hatiplerin hikâyesi en başından itibaren bir aşk, fedakârlık ve adanmışlık hikâyesidir. Her adımında bambaşka tecellilerin gerçekleştiği bir muhabbet deryasıdır. Bu topraklarda neredeyse tamamı milletin teveccühüyle inşa edilen bu okullar yine milletin çocuklarının sığındığı birer yuva haline gelmiştir. Çocuğunun dinini-diyanetini öğrenerek çağın afetlerinden korunmasını isteyen aileler için bu okullar birer mektep; ekonomik imkânı olmayan nice yoksulun okumasına bir çare olmuştur.

İmam hatipler 28 Şubat darbesinde ilk hedeflerden biriydi. Dönemin hükümeti tarafından orta bölümü kapatılan, katsayı engeli ile üniversitelere girişi engellenen bu okullar yaklaşık 15 yıllık aradan sonra kesintisiz sekiz yılın kaldırılmasıyla asli hüviyetine yeniden kavuştu. İşte 2021-22-23 yılları bu ilk neslin üniversite sınavlarına girdiği dönemler olduğu için ikinci doğuş olarak hafızalara kazınıyor.

Arz ve talep karşılıklı ilerleyen bir süreçtir. Bugün itibariyle imam hatip okullarının doluluk oranı diğer okul türlerinin önündedir. Şu halde vatandaşlarımızın tercihi doğrultusunda ihtiyaç duyulduğu ölçüde bu okullar açılmaya devam edecektir. Her aile çocuğunu istediği okula göndermekte özgürdür. 28 Şubat’ın yaptığı hata, milletin bir kesiminin hassasiyetlerini dikkate almamak ve bu ailelerin çocukları için istediği eğitimin aksine kendi anlayışlarını zorla kabul ettirmekti. 28 Şubat cuntasının bu zorlamasına milletin verdiği cevap 2002 seçimleri olmuştur.

Şükürler olsun ki bugün itibariyle ülkemizde başörtüsü, din eğitimi, kamusal alan gibi sorunlar tarih olmuştur. Medeni bir ülkede olması gereken de budur. Her aile çocuğunu kendi isteğine göre eğitme hakkına sahiptir. İmam hatip okulları bu bakımdan eğitim sistemimizdeki okul türlerinden biridir. Meslek liseleriyle birlikte imam hatip okullarının son dönemdeki yükselişi bir hakkın iadesi olarak okunmalı ve bu okulların gösterdiği her başarı milletin evlatlarının başarısı olarak alkışlanmalıdır. Tıpkı diğer okul türlerinde okuyan çocuklarımızın başarısını alkışladığımız gibi… Bırakın dileyen dilediği okulda okusun. Yeter ki çocuklarımızın kalbi bu vatan için, bu millet için atsın. İstediğimiz ve özlediğimiz bu tablo, ayrımcılığın olmadığı, başarının tek kıstas olduğu özgür eğitim hakkıdır. Sonuna kadar da bu hakkın muhafazasının takipçisi olacağız. Futboldaki tabirle bırakınız “İyi olan kazansın.”