Rasim Özdenören’i geçtiğimiz günlerde ebediyete yolcu ettik. Bu hafta da Pakistanlı Müslüman yazar-akademisyen en bilindik eseri “Cenneti Arayan Adam” kitabının müellifi Ziyaüddin Serdar İstanbul’daydı. Londra’da yaşayan Mevlüt Ceylan dostumun aracılığıyla iletişim kurduğumuz Serdar’ı Orhan Albayrak ile misafir ettik. 29.07.2022 tarihinde de “Doğudan-Batıdan Sohbetler” başlığı altında yapılan konferanslar serisi içerisinde Taksim Camii Kültür Merkezi’nde “Cenneti Arayan Adam”ın macerasını kendisinden dinledik.   

Rasim Özdenören, “Gül Yetiştiren Adam” anlatısında Cumhuriyet sonrası Türkiye’sinde yaşayan insanların maruz bırakıldığı büyük trajediyi tepeden inmeci bir dürtüyle dayatan modern düzene , uyum sağlayamayan bir Müslümanın evine kapanarak geliştirdiği bir eylem üzerinden bir neslin direniş hikayesini anlatıyordu. Kendi ülkesinde ötekileştirilen insanın, insanların yaşadığı dram, kültürel kopuş, yabancılaşma, uyum sağlayamama … unsurlarını göz ardı etmeden direnen insanın hikâyesiydi, anlatılan.

Rasim Özdenören bir yaşama tercihi olarak yaşadığı ve mensubu olduğu inanç sistemine tabi insanların hayat ve modernizm konusundaki düşüncelerini Gül Yetiştiren Adam ve Sitare karakteri üzerinden anlattı. Ferdi direnişin bir iç yolculuk olarak anlamlandırıldığı ve Müslümanlara yaşadıkları modern zamanlarda varoluşlarının gereği ile kendilerini konumlandıracakları bir yer tarif etmeye çalışırken "Biz de Musa ile kardeşine: 'Şehirde halkınız için bazı evleri sığınak edinin' diye vahyettik, 've [onlara deyin ki] Evlerinizi ibadet yerine dönüştürün ve namazda devamlı ve kararlı olun!’ Ve [sen ey Musa!] inananları [Allah’ın yardımıyla] müjdele!” (Kuran:10/87) ayeti ile bir ilişki kurmuş muydu? bilmiyorum. Daha sonra kaleme aldığı “Müslümanca Düşünme üzerine Denemeler, Ruhun Malzemeleri” gibi fikri metinlerde bu arayışı yeni bir boyuta taşımayı denemiştir.

Modernizmin yıkıcılığı karşısında geleneksel ve kültürel alana sığınan ve kurtuluşu burada arayan Rasim Özdenören iki ana mekân üzerinden analizler yapar. Geleneği temsil eden Maraş ve modernin temsilcisi Amerika örneğinden insanın çağıyla ilişkisini ele alır.

Modernleşen toplumun yaşadığı mekânda yarattığı tahribatı, gelenekten koparılarak yitirdiği büyük değerleri tek başına oluşturduğu direniş örneği üzerinden anlatan Gül Yetiştiren Adam, yozlaşmış dünyada geleneği ve manevî değerleri yaşatan tek insan olarak kişiliği ve duruşuyla bir fikri ve yaşama biçimini temsil etmekte ve cenneti evine sığınarak yaşamaktadır.

“Septik Bir Müslüman’ın Yolculuğu: Cenneti Arayan Adam“da da Müslüman dünyadaki grupları, cemaatleri ve fikri akımlarını kurcalayan bir Müslümanın kişisel hayatı üzerinden arayışına şahit oluyoruz. Modern zamanlarda Müslümanlar ne ile nasıl yaşamalı? Batıda eğitim gören ve yaşayan bir Müslümanın Hint-Asya’dan Orta Asya steplerine, Suudi Arabistan’dan Türkiye ve Balkan coğrafyasına uzanan bir yolculuk ve gözlem var. Ziyaüddin Serdar Müslüman dünyanın fiili sömürgeleştirilmesi ve sonrasındaki ekonomik ve zihni köleleştirilen toplumlar ile sömürgeleştirilememiş Müslüman coğrafyayı ayırmadan yaptığı incelemede tamamının aynı noktaya nasıl geldiği ile çok ilgili değil. 20. yüzyılda sufilik ekolleri, Cemaati İslamî, Nazım Kıbrısî, Müslüman Kardeşler, Konya gezisinde Mevlana Türbesi ve Nasreddin Hoca türbe ziyareti üzerinden yaşanan dindarlığı analiz eder.

Konferansında otobiyografik bir eser olarak tarif ettiği “Cenneti Arayan Adam”daki tüm kişilerin gerçek kişiler olduğunu ve eserde kurgu olmadığının altını çizdi. Roman diliyle yazılan eserin Müslüman dünyanın tarihini, dini yaşama biçimlerini, 1960 sonrası fikri tartışmalarını ihtiva ettiğini ve ümmet coğrafyasında bir gezi olduğuna dikkat çekti. Eserindeki septik kavramı ile işaret edilen alanın İslam’la ilgili olmadığını, Müslümanlarla ilgili olduğunu özellikle anlatma ihtiyacı duydu. Müslümanların yaşadıkları ortamda dini anlayışlarını kavramsallaştırırken yitirdiklerine ve özensizliklerine dikkat etmeleri gerektiğini haram kavramı örneği ile anlatan Serdar, kavramın muhtevasının daraltılarak ‘helal et’ ile sınırlandırılmasının sığlığına dikkat çeker.

 1950-2000 yılları arasında Müslüman dünyada yaşanan olaylar ve fikri tartışmaların anlatıldığı eserde yazarın düşünce dünyamıza ve coğrafyamıza yaptığı seyahatler sırasında karşılaştığı meselelere bakışı, sorduğu sorularla Müslümanların sorunlarını ve çözümlerini kurcalamaktadır. Müslüman toplumların kaybettiklerine dikkat çekmeye çalışırken eleştirel düşünmeye zorlayan bir dil kullanan yazar, fikirleriyle bazı çevreleri rahatsız edecek bir üslup kullanmaktan da kaçınmıyor. Ziyaüddin Serdar’ın eseri çağı yaşayan Müslümanların çözüm bulmak ve aşmak zorunda olduğu güncel meselelerle ilgili düşüncelerini anlama konusunda bize fikir vermektedir. Kitap Serdar’ın hayatı, düşüncesi ve fikri çevresi ekseninde meseleleri tartışırken aslında her birimizden bir iz taşıyor.  Bu çalışma özelde yazarının düşünce dünyasını anlamaya yönelik bir eser olsa da 1960-2000 yılları arasında yaşayan ve sorgulayan Müslümanların hayatlarından da bir iz taşıyor.

 Kitap bize Müslüman ilim adamları, filozoflar ve düşünce akımları ile ilgili hatırlatmalarda da bulunuyor. Gazâli’den Farâbi’ye, Nasreddin Hoca’dan Mevlâna’ya, Mûtezile’den Eş’âri’ye, Vahhabilik’ten Haşhaşiliğe, Endülüs Medeniyeti’nden Abbasilere uzanan Müslümanların tarihi mirasına atıf yapan eser; İran Devrimi’nden Saddam Hüseyin’in Irak darbesine, Salman Rüşdi’nin Şeytan Âyetleri kitabına, Dünya Ticaret Merkezi’nin bombalanmasından Mısır'da yaşanan idamlara kadar Müslüman dünyada son yarım asırda yaşanan önemli olayların dökümünü yapar ve yüzeysel de olsa etki alanlarını analiz eder.

Her iki eserin karşılaştırılarak okunması temennisiyle.