14 Mayıs, ülkemizin geleceği kadar Türkiye'nin etkilediği geniş bir coğrafyanın da kaderini belirleyecek. Tabii ki böylesine önemli bir tarihten önce ülkeyi kaos ortamına sürüklemeye çalışan çevreler olacaktır.

Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğini veto etmesi, uzun süredir Rusya ile artan iş birliği, bütün yaptırım tehditlerine rağmen Doğu Akdeniz ve Suriye'de hak ve çıkarlarını koruması, uluslararası sahnede gün geçtikçe artan önemi Batı dünyasını son derece rahatsız ediyor. İsveç'te Mushaf-ı Şerif’in yakılmasıyla başlayan provokasyonun Hollanda ve Danimarka gibi ülkelere de sıçramasıyla hâliyle aklımıza ilk gelen soru bütün bunların Türkiye'ye karşı bir plan dâhilinde yapılıp yapılmadığı yönündeydi.

Olayların üzerinden çok geçmeden ABD, Fransa, Almanya gibi ülkeler vatandaşlarına peş peşe Türkiye'ye seyahat yapmama uyarılarında bulunmaya başladılar. Hepsi vatandaşlarını ülkemizdeki kalabalık yerlerden, ibadet yerlerinden, Batılı turistlerin sıkça tercih ettikleri mekânlardan uzak durmaya davet ediyor. Almanya, İngiltere, Fransa ve Hollanda başkonsolosluklarının ardından Fransız Pierre Loti Lisesi de, terör tehdidine karşı Beyoğlu yerleşkesinin 2 Şubat Perşembe ve 3 Şubat Cuma günleri kapalı olacağını bildirdi.

Peki, bütün bu olan bitenleri nasıl yorumlayabiliriz?

İlk yorumum en masumu olacak. ABD, Mushaf-ı Şerif’in yakılmasının Türkiye'de tepkisiz kalmayacağını düşünerek bir güvenlik uyarısında bulundu ve diğer Batı ülkeleri de sadece ABD'yi takip ve taklit ettiler.

İkinci olasılık, Batı ülkeleri tek bir ağızdan Türkiye'ye gözdağı vermeye çalışıyor. “Sen başına buyruk davranıp NATO'nun genişlemesini engellersen biz de dünyaya seni tehlikeli bir ülke gibi lanse eder, ekonomini, turizmini yok ederiz” tarzı tehditvâri bir mesaj veriyorlar. Burada şu detay da lütfen gözden kaçmasın. Daha birkaç gün önce Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, 2022 yılında 46,3 milyar dolar turizm geliriyle Türkiye'nin turizm gelirinin bir önceki yıla göre yüzde 53,4 arttığını ve turizm gelirinde Cumhuriyet tarihi rekorunun kırıldığını açıklamıştı. Aynı şekilde, Enerji ve Doğal Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez de 14-15 Şubat tarihlerinde Orta Doğu, Akdeniz ve Hazar bölgelerinin kaynak ülkeleriyle Avrupa’nın tüketici ülkelerinin katılımlarıyla İstanbul'da Doğalgaz Zirvesi düzenleneceğini bildirmişti. Ülkemizin bir turizm cenneti hâline geldiği ve doğal gaz merkezi olmaya niyetlendiği böylesine önemli bir dönemde Türkiye'ye karşı provokasyon, yalan ve algının neden bu kadar şiddetlendiği daha iyi anlaşılıyor.

Son olasılık ise en korkunç olanı. Ya Batı ülkelerinden gelen bu “terör saldırısı” mesajları sadece bir algı değil de bir kurguysa? Ya nihai amaç Türkiye'de Batılı vatandaş veya mekânlara saldırı düzenleterek ülkemizi “Batı düşmanı, demokrasi ve ifade özgürlüğü düşmanı” gibi lanse ederek terörle ilişkilendirmekse? Ya bütün bunları yaparak Batı dünyası Türkiye'yi cezalandırmak, izole etmek hatta NATO'dan çıkmaya zorlamayı amaçlıyorsa?

Tabii ki yürüttüğüm bu tahminler yersiz olabilir;  ama peki nasıl oluyor da yabancı istihbaratlar ülkemizde gerçekleşecek olası bir terör saldırısının yerine, tarihine kadar tahminlerde bulunabiliyorlar? Neden bildiklerini sadece bizim istihbarat birimlerimizle paylaşmak yerine ortalığı velveleye veriyorlar?

Şu anda yaşanan olaylar bir tesadüf olamaz ve ciddi güvenlik endişesi oluşturuyor. Devletimize, ilgili kurumlarımıza güvenmekle birlikte vatandaşlarımızı da önümüzdeki günlerde dikkatli olmaya davet ediyorum.

Kurgulayan Batı, saldıran Batı, suçlayan Batı... Ama bizi korku, tehdit ve kaosla dize getiremeyeceklerini er ya da geç onlar da anlayacaklar.