21. asır iletişim çağı mıdır? Yapay zekâ çağı demek daha mı doğru? Bilgi çağı tanımlaması anlamını yitirmiş midir? Sorular sorunları mı çözer? Her soru yeniden sorun olup farklı bir açmazla mı karşı karşıya bırakır?

Günümüzü iletişim çağı olarak tarif edenlerin söylevlerini kabul ederek çağımıza baktığımızda dünya alfabelerinden benzeşmeyen seslere karşılık gelen tüm harfler sayısınca kaos ve karmaşa yaşıyoruz. İnternet, sosyal medya ve diğer dijital platformlar aracılığıyla insanlar arasında bir iletişim kakofonisi gündelik hayatı belirliyor. Bir yalanı aynı anda yüz binlerce kişi seslendirip anlamsızlığı meşhurlaştırarak bir meşruiyet zemini kurguluyorlar. Sığındıkları doğrulayıcı safsatanın adı hashtag (heştek #). Geçmişte “bu kadar insan söylüyor ve inanıyorsa bir hikmeti vardır.” olarak karşımıza çıkan bu yoz anlayış, toplumun sağlıklı düşünme ve aklını kullanma imkânlarını ortadan kaldırmıştır. Bugün de yalan ve yanlışta ittifak ederek toplumu dizayn etmeye çalışan çevreler, ürettikleri tezvir algı ile sürekli kaybetme travmalarına maruz kalıyorlar. Kaybeden kumarbazın “şimdi kazanacağım” umuduyla masaya sürekli para saçması ve kaybettikçe kazanma duyusunun tetiklenmesi gibi bir sendrom.

Anlam alanında anlamını kaybeden bu hızlı iletişim ortamının olumsuz etkilerini ortadan kaldırarak doğru bilgiye ulaşma duygusunu kaybeden insanların çoğalması, maalesef gelecek için umudumuzu kaybetmemize zemin hazırlamaktadır. Birçoğumuzun farkında olmadığı veya göz ardı ettiği bu sorun, düşünce ortamını da anlamsızlaştırmaktadır. Hiç kimse düşünmüyor, düşünmek istemiyor ve düşünme ile ilişkili önerilerle ilgilenmiyor. Derinliksiz gevezelikler ve yüzeysel yakıştırmalarla kurgulanan vasat insanlar, yaşadığı dar alandan başlayarak çevreyi, ülkeyi ve dünyayı niteliksiz bir zemine sürüklüyor.

Düşünce ortamının anlamsızlaştırılması, düşüncenin oluşturulduğu çevrelerin marjinalleştirilmesi, öneri ve eleştiri yapabilenlerin dışlanması, okur-yazar çevrelerinin gereğince itibar görmemesi de yakın gelecek için tehlike arz ediyor. Ülke, insan, insanlık ve gelecek için değerli kabul edilmesi gereken meseleler bile iletişim araçları vasıtasıyla yüzeyselleştirilmekte ve derinlikten yoksun lakırdılarla kimi çevrelerde acınası hale getirilerek servis edilmektedir. Son yıllarda Taksim Gezi Parkı eylemleriyle başlatılan büyük yatırımların yapılmasına ısrarla yapılan itirazlar, kaynağı meçhul organizasyonlar vasıtasıyla devam ettirilmektedir. Ülke lehine iş ve icraatların düşünülmeden reddi, düşünceden yoksun vasatı beslemektedir. İyimser düşünerek sosyal medya platformlarındaki kısa mesajlaşma formatı ve sınırlı karakter sayısının, insanların düşüncelerini basit ve derinliği olmayan ifadelerle aktarmalarına neden olduğunu ve yanlış anlama sonucu bu kadar yalan ve tezviratın destekçi bulduğunu da düşünebiliriz. Bu iyimser düşüncenin, iyimserlikle sınırlı kalması da kaçınılmazdır. Çünkü ortama savrulan bu mantıksız ve tutarsız zırvalar bir süre sonra deneyimli ancak ideolojik körlük potasına düşmüş köşe yazarları, televizyon yorumcuları aracılığı ile de köpürtülerek meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.

Dijital mecralarda doğru bilgi arama ve ayırt etme yeterliliğine sahip olmayan çevreler, karşılaştıkları her malumatı ait oldukları sosyal-siyasal çevreyi memnun edecek hissiyatına muhtevi ise kullanmaktan sakınmıyor. Oysa gördüğü şeye bakmak ve hakikatini idrak etmek yerine üstünkörü gördüğü şeyden sonuç çıkarmak cehaleti yaygınlaştırır. Bunun sebep olduğu körlük ve inat, bu aziz ülkenin aleyhine gelişmeye devam ediyor. Hızlı yaşamak ve hızlı tüketim kültürüne uyum sağlamak kimi çevrelerin işine geldiği için yüzeysel dedikodularla oluşturulan kakofoni ortamı da genişletilmektedir. Modernlik ve çağdaşlık adına popüler kültür, eğlence endüstrisi, anlamsız içeriklerle çekici hale getirilen şifreli ve açık komedi mecraları, yasal ama helal olmayan sermaye tarafından teşvik edilerek zihinler iğdiş edilmektedir.

Kötücül ve üzerine düşünülmeyen paylaşımlar bilgi(!) olarak çoğaldıkça, doğru bilgi aracı olarak bilinen kitap ve dergiler tartışma ortamlarından çekilmektedir. Ekonomik şartların zorluklarını omuzlayarak inatla inşa edici öfkesinin arkasında duran, düşünce iklimini diri tutma adına dergi çıkarmaya çalışan insanların sayısı her geçen gün azalmaktadır. 1980 darbesi ile başlayan fikrin ve doğru bilginin değersizleştirilmesi, ahlaki deformasyon ve eğitimin vicdan-merhamet-onur ve saygınlıktan mahrum hale getirilmesi ortamı olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor. Gelenek diyerek değerler sistemi, medeniyet denilerek imar ve inşa; din-dindarlık retoriği çoğaltarak dinle ilişkiler zayıflatılmaktadır. Adında kültür kavramı geçirilen seremonilere de bu çerçeveden bakıldığında anlamsızlık vasatını besledikleri görülecektir. İyi niyetle ve iyi olsun diye bu yola girenler de saplandıkları çıkmazda gerçekliğin farkına varamamaktadır.

Her konuda bir bilgi kirliliği ile karşı karşıyayız. İnternet çağında herkesin kolaylıkla bilgiye erişebilme lüksü, doğru bir ayıklamaya tabi tutulamadığında yanlış bilgilerin ve yanlış yönlendirmelerin kurbanı olmak sıradan bir vakadır. Anlamsızlaşmış düşünce ortamında eğip bükülerek parlatılmış ve algıyı iğfal etmek üzere planlanmış retoriği gerçeğinden ayırt etme yeteneğini kazanmak isteyen genç dimağların doğru kaynaklara yönlendirilmesine olan ihtiyaç her zamankinden daha fazladır.  Diplomadan bağımsız olarak bilen, kavrayan, idrak eden, iradesini kullanan ve bildikçe bilmediğinin şuurunda olan insanları artıracak bir ortama her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.