İnsan bir ihtiyaç dünyasında yaşar. Yaşamamızı sürdürmek için zorunlu olan ihtiyaçlarımıza mutlak, yaşamımızı keyifli, zengin, renkli kılan ihtiyaçlarımıza da arızi ihtiyaç diyebiliriz. Beslenme, barınma, güvenlik gibi ihtiyaçlar asli ihtiyaçlarımızdır ve bunları maddi unsurlarla karşılayabiliriz. Sevilme, beğenilme, saygı görme gibi ihtiyaçlarımız arızi ihtiyaçlardır, bunları ise manevi unsurlarla karşılamak mümkündür. Bu ihtiyaçlarımız manevi olarak karşılanamadığında, bunların yerine türevleri konularak giderilmeye çalışılır. Günümüz dünyası asli ihtiyaçların değil türetilmiş/arizi ihtiyaçların karşılanmak için canhıraş mücadele edildiği bir dünyadır. Günümüz dünyasının ikonik bilimi pazarlama (marketing) soyut ihtiyaçlarımızı, somut nesneler üzerinden giderme fonksiyonunu görür. Derdimiz itibar görmektir, derman olarak A8’e sarılırız. Derdimiz saygıdır, derman olarak kıyafete başvururuz. Derdimiz sevilmek, beğenilmektir, derman olarak bunu vaat eden markalara sarılırız.

Kafası çalışan, hakperest, genç akademisyen, bir arkadaşıma göre Audi yeni nesil varlıklı dindarların statü/saygı duyulma sembolüdür. Yine dostumun analizine göre Audi meraklısı yeni muhafazakâr zenginlerin çoğu, içlerinde bastırdığı eziklik psikolojisini bu nesne üzerinden giderme gayreti içine girerler. Katılırsınız, katılmazsınız bilemem, bir varsayım, bir tespittir. Benim için hiçbir arabanın fonksiyonel değerinden öte hiçbir değeri yoktur. Evet uzun yıllar bu hacatlardan ben de kullandım. Çünkü genel müdürlük yaptığım şirketlerde bana tahsis edilen A6’lar kurum için güç ve prestij mesajı idi. Türkiye’de yerli ticaretin dinamiği böyle işliyor nihayetinde. Böyle şeyler özel sektör kurumları için normal addedilebilir. Hatta ticari bakımdan sonuç alınıyorsa son derece rasyonel ve fonksiyonel uygulamalar olduğu bile söylenebilir. Peki, bir kamu görevlisi olan belediye başkanları niçin A8 kullanır ki? Güven için mi? Saygı görmek için mi? İtibar için mi? Bu kadar oy ile seçilen başkanlara insanlar saygı duymuyorsa kime saygı duyar ki? Yoksa bunları gerçek manada halk seçmedi de kendilerini seçenler karşısında yaşadıkları eziklikleri giderme ihtiyaçları mı var?

Bir de işin emanet boyutu var. Belediyenin kasalarından para dolup taşsa, ilçede çözülecek sorun kalmasa, hadi bu da başkanlar için halkımızın teşekkür nişanesi olsun deriz. Ama maalesef durum böyle değil. İl ve ilçe belediyelerin büyük bölümü borç batağı içinde kıvranıp duruyor. Buna rağmen bu statü kasmanın manası nedir? Ülkede siyasi uzlaşı filan yok deniyor ya o da hikâye! Azınlık müstesna HDP, MHP, CHP, AK Parti fark etmiyor, bütün belediye başkanları lüks arabada ve belediyeleri borca sokmakta pek kolay uzlaşıyor.

“A4 dendiğinde aklınıza araba yerine kâğıt geliyorsa fakirsiniz” şeklinde internette dolaşan bir espri vardı. Hadi ona katkıda bulunalım. Araba denildiğinde aklınıza A8 gelmiyorsa rahat olun. Normal birisiniz.