Sözüm sana değil dışta durana, uzaktan bakıp burun kıvırana. Bi diyeceğim yok millet düşmanına, karşı saf bağlayıp hiza tutana. Laf anlatamam öfke kusana, nefreti kendine kılavuz yapana. Ne desem boş laikçi kaymak tabakaya, zihin çukuruna kurulup tepeden bakana! Lafım sana, bizden olana, azıcık itibar görünce burnu kalkana! Sözüm sana, tuzu kuru olana, bürokrasiden koltuk devşirip efendilik yapmaya alışana! Demem sana teşkilatta yer tutup mal-mülk sahibi olana! Nazım sana işi tıkırında olup sıcak suyla abdest alana. Sözüm sana rahatı yerinde olup rahatsız edilmek istemeyene.

Seçim sathındayız diye kapı kapı dolaşıyorsun. Ama ciddi, ama yalan not alıp dert dinliyorsun. Belki bir adım ileri gidip analiz yapıyor, senteze ulaşıyorsun. Hızını alamıyor, içinden burun kıvırıyorsun. Makarnacı diyen aymazlara yaklaşıyor, menfaat için oy veriyorlarsa vermesinler(!) diye sessiz(!) düşünüyorsun. Yapma! Etme! Eyleme! Kendini nimet görüp ele mihnet eyleme. Biz ve onlar üzerinden bir dünya düşleme!

Evler var beraber kapısını çaldığımız. Fukaralığın somut bir kokuya dönüştüğü, beklentisi düşük, devinimi alçak, zamanın göğsüne dayanıp beşik gibi huzurla salınan evler. Adamdan önce fakirliğin içeri girdiği evler. Evler var, kıt kanaat karın doyurulan. Gelecekteki güzel günler, para pul biriktiril-e-meyen evler. Eski bir yolluk, kırık bir kanepe, köşede tüplü televizyonla tamam olan odalar. Bu evler için Suriyeli muhacirler bir problem, çünkü kiralar almış başını gidiyor. Asgari ücretin ne olduğunu önemsiyorlar; çünkü asgari ücretten daha fazlasına çalışma imkânları yok. Emekli aylığının ne olacağını merak ediyorlar, çünkü geçinmek için ona muhtaçlar.

Ancak tüm bunlara rağmen seçkinci zümrelerin zannettiği gibi tek dertleri geçim değil. Türkiye’nin bölgesel güç olmasını da asgari ücret kadar önemsiyorlar. Adaletin asgari ücretten daha mühim olduğunu, kalplerinin tüm berraklığı ile biliyorlar. Jeopolitik önem kelimesini kullanmadan tarihin sisli, dumanlı hatıraları ile düşlerinde Üsküp’e, Selanik’e, Batum’a, Basra’ya, Şam’a Kahire’ye, Gazze’ye gidiyorlar. Kapı komşun karısını dövse, bıçak alıp peşinden seğirtse, kapına dayanan biçareyi evine almaz mısın dediğinde tereddütsüz hükümetin Suriyeli muhacirler politikasını anlayıp onaylıyorlar. Mübarek insanlar bunlar. Bu toprakların ana omurgaları, sessiz, kanaatkâr, şatafatsız insanlar. Bu seçimin bir sıçrama, bu toprakların ana omurgasının yeniden tarih sahnesine çıkması için bir şans, tüm mazlumlar için bir umut olabileceğinin farkındalar. Farkındalar ve bu gerçeği anlamayanların hataları kadar senin bu fırsatı heba etmenden de endişeliler. Dedim ya tek dertleri geçim değil. Bir Kasım bir seçim değil.