Araplar ve İbraniler köken itibariyle aynı köke mensupturlar. Samidirler. Tevrat’ın Tekvin bölümünden edinilen bilgilere göre Nuh’un (as) Ham, Sam ve Yasef adında üç oğlu vardır. Bütün insanlar, ikinci ata nazarıyla bakılan Nuh Nebi’nin mezkur üç oğlundan türemiştir. Burada “hepiniz ademin çocuklarısınız, ademse topraktandır” mottosuna ilave bir hakikat mevcuttur.

Kuran ve diğer kutsal metinlerde, Nuh Peygambere kadar nübüvvetin izini süreriz. Yaklaşık M.Ö. 3500’lü yıllar. Öncesi hakkındaki bilgi, Şit ve İdris ile birlikte Hz. Adem’le sınırlıdır.

En çok peygamber İbranilere gönderilmiştir. Bundan hareketle ‘İsrailoğulları kendilerine gönderilen elçilerin çokluğunu, bir üstünlük/efdaliyyet unsuru olarak görmekte haklıdırlar’ düşüncesi, pek doğru değildir. Çünkü Kuran, yeryüzüne gönderilen her peygamberin isimlerini bildirmekle mesul bir tarih kitabı değildir. Aksine Mushaf-ı Şerif, peygamberler tarihine ait bu İsrailî fotoğrafa tümüyle başka bir açıdan bakmamız gerektiğini hatırlatır.

Yine de İsrailoğulları, tarih boyunca kendilerine birbiri peşi sıra peygamberler gönderilmesini, bir seçilmişlik efsanesine dönüştürerek okumayı tercih ettiler. Yakup’un (as) soyundan gelmelerine karşın ona, İsrail (tanrı ile güreşen) lakabını vererek kendilerini bu heterodoks sıfatla tesmiye etmeyi tercih ettiler. Haddizatında her türlü ırkçı ve faşizan tutum, bir Yahudileşme temayülüne işaret eder.

Yahudileşen Yakupoğulları’nın seçilmişlik iddialarının geçersizliğini, bir meydan okuma içeren aşağıdaki ayet çürütür:

“De ki: “Ey Yahudi akidesini benimseyenler! Bütün insanlar değil de yalnız kendinizin Allah’ın dostları olduğunu iddia ediyorsanız ve bunda samimi iseniz haydi ölümü isteyin!” (Cuma/6)

Değil mi ya! Seven sevdiğinin, dost dostunun yanında olmak ister. Değilse kavuşmayı arzu eder. Kuran, onları bir samimiyet testine çağırır fakat icabet etmesi gerekenler arazidir çünkü mantalite marazîdir.

“Yahudiler ve Hıristiyanlar, “Biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız” dediler. De ki: “Öyleyse (Allah) size, neden günahlarınız sebebiyle azap ediyor? Hayır, siz de O’nun yarattıklarından bir beşersiniz….Dönüş de ancak O’nadır.” (Maide/18)

İnsanlar arasındaki eşitliği bozan tek şey, imandır. İmandan sonra ise takva, yaratıcıya duyulan saygının ispatı mahiyetinde, inananlar arasındaki tasnifte belirleyicidir.

Muharref Yahudiliği akideleştirenlerin yaptığı, Hz. Musa’nın mesajının ontolojik özüne ihanetten başka bir şey değildi. Aşağıdaki ayette vurgulandığı gibi kibirle soslanmış bir budalalık onların felaketini hazırladı.

“Bir de Yahudiler, “Allah’ın eli bağlıdır (sıkıdır)” dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın ve lânete uğrasınlar! Hayır, O’nun iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, sana Rabbinden indirilen (Kur’an) onlardan birçoğunun azgınlık ve küfrünü artıracaktır. Biz onların arasına kıyamete kadar düşmanlık ve kin saldık. Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah, bozguncuları sevmez.” (Maide/64)

Kuran, İsrailoğullarının çoğunun yaptıklarından hareketle geneli niteleyici bir dil kullanmakla birlikte az da olsa müstesna kişilikler olduğunu belirtmeden geçmez. (5/65) Hakkaniyeti gözetir. Öte yandan İsrailoğulları derken kastettiği, herhangi bir ırk ya da dine mensup olanlar değil, bilakis zem ile işaret edilen dûnî (aşağılık) bir zihniyeti din edinenlerdir.

Baki selam…