“Modern dünya, hayatımızı çepeçevre saran somut ya da soyut bir takım olgu veyahut durumların nasıl olması gerektiğine dair insanlara günlük, aylık, yıllık, hatta yüz yıllık popüler anlam çerçeveleri sunan ve kendisine “moda” adı verilen geçici sınırlandırmalarla kuşatılmıştır. Moda olarak takdim edilen bu hususlar, insanın düşünsel faaliyetlerini ve bu faaliyetlerin ürünü olan “bilim”i de hedef almıştır. Özellikle sosyal bilimlerde insanları ve toplumları, önceden belirlenmiş bazı hedefleri gerçekleştirebilmek adına, belli bir düşünüş, anlayış ve algılayış tarzına kanalize edebilmek için birtakım kelimeler icat edilmekte ve bu kelimeler daha sonra bilimsel eserler, basın-yayın, politika, sinema, tiyatro, vs. gibi vasıtalar kullanılmak suretiyle “moda” mefhumu üzerinden popüler hâle getirilmekte ve böylelikle yaygınlaşmaktadır.”

Yukarıdaki cümleler, “İbrahimî dinler kavramsallaştırmasının teolojik olmaktan ziyade tümüyle ideolojik ve politik amaca dayandığını, kavramın ilk ortaya çıkışına, tarihsel ve zihni arka planına bakıldığında bunun net bir şekilde görüleceğini, moda bir tabir olarak fikir piyasasında tedavül etse de bilimsel disipline özellikle de Dinler Tarihi normlarına uymadığını savunan” bir doktora tezinden. Tezin sahibi Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi hocalarından Muhammed Yeşilyurt. Büyük bir emeğin sonucu olarak ortaya çıktığı aşikar olan ve oldukça ilginç bilgi ve iddialar içeren tezin, yakında kitaplaşacağını meraklılarına bildirelim.

Malumunuz İbrahimî dinler ifadesi, uzun zamandır gündemde ve bahusus akademik camia tarafından da kanıksanmış durumda. İşte tezin itirazı da tam buraya odaklanıyor.

Yazara göre bu tanımlamanın ortaya atılmasında ve -kuzu postunda kurt misali- iyiniyetli bir girişimmiş gibi akademik kamuoyuna takdim edilmesinde, büyük bir hinlik yatmaktadır. Tarih boyunca hem teolojik hem de politik düzeyde birbirinin muhalifi ve muarızı pozisyonunukoruyan mezkur dinlerin, bugün kuşkulu bir nosyon üzerinden eşitlenmesinin makablinde yatan temel neden; misyonerlik faaliyetlerini kolaylaştırmaktır. İbrahimî dinler vurgusu, Müslümanlar aleyhine kurgulanmış açık bir plan olduğu artık sağır sultan tarafından dahi duyulan dinler arası diyalog girişiminin araçsallaştırdığı kavramlardan biridir. Zira İbrahimî dinler kavramı da dinler arası diyalog kavramı da ilk defa 1962 yılında gerçekleştirilen II. Vatikan Konsil’inde ortaya atılmıştır. Kavramın mucidi diyebileceğimiz kişi, koyu bir Katolik olan Fransız oryantalist Louis Massignon’dur. Massignon, ibret verici bir şekilde II. Vatikan Konsil’inin ilk oturumunda ruhunu teslim etmişse de onun fikirleri Konsil’in metinlerine yansımış ve İslam diyarlarındaki işbirlikçiler eliyle uygulamaya konulmuştur.

Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet’in soy ağacına bakıldığında, hepsinin ortak noktasının Hz. İbrahim olduğu bilinmektedir. Müslümanlar Hz. İbrahim’in büyük oğlu İsmail’in soyundan gelirken Yahudiler ve Hristiyanlar küçük oğlu İshak’ın soyundan gelmektedir. Yani İbrahim peygamber, üç semavi dinin de ortak atasıdır. Malumatın bu kısmına kimse itiraz etmemektedir.

Lakin bu üç ilahi dinin tarihsel olarak pek çok ortak noktasının bulunması, teolojik olarak da ortak noktalarının çokluğu anlamına gelmemektedir. ‘Bakın hepiniz aynı anadan süt emen kardeşler gibisiniz’ denilerek Kuran’ın tahrif olgusundan hareketle tenkit ve tekzip ettiği Ehl-i Kitabı, hak din olan İslam ile eşitleme cingözlüğü gözlerden kaçmayacaktır.

Baki selam…