Hiç bitmeyen gündemimiz ve hiç dinmeyen ahımız haline  gelen Mescid-i Aksa, yine meydanların çınlayan sesi haline geldi… Kimilerine göre kendi ülkesinde köşeye sıkıştırılan Trump’ın aldığı son meşum karar, Yahudi lobisine sığınmak istemesinin bir tezahürü. Öyle bir karar ki Haniye’nin ifadesiyle “cehennemin kapılarını aralayan” türden. Merak edilen ise şu: Cehennemin kapıları aralandıysa oradan sızan ateş, kimi yakacak?

Bu soru şimdilik, kendi cevabını arasın.

Oysa Trump, bunu bir seçim vaadi olarak daha seçilmeden duyurmamış mıydı? Gerçekten Ortadoğu’da olup biten şeyler, basit seçim vaatleri ya da bir ülkenin iç politik gelişmeleri ile açıklanabilecek kadar ucuz ve sathi izahlarla geçiştirilebilinir mi?

Resmi biraz büyütelim…

Bugün yanı başımızdaki bu coğrafyada gerçekleşen hadiselerin, aslında(!) enerji paylaşımıyla ilgili olduğunu söylemek, bizi işin künhüne vakıflardan eder mi?

Sadece son yüzyılda değil, bîsetten hatta milattan öncesinden beri Ortadoğu’da yaşananları, teo-politik bir bakış açısıyla okumadan anlamak mümkün müdür?

Sloganlardan arta kalan zamanda belki, biraz tefekkür iyi gelebilir!

“Kudüs Cuma”sı şeklinde nitelenebilecek bir cumayı geride bıraktık. Şeytanın büyük uşağının, çevresi mübarek kılınan Mescid-i Aksa’yı kuşatan Kudüs’ü, işgalci İsrail’in başkenti olarak tanıması; daha pek çok Cumanın gündeminin, ismi uzak kendisi kalbimiz kadar yakın olan bir “Mescid” için çarptığına şahit olacak.

Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması fitnesinin akabinde İzmir’de, ilk kurşun mahiyetindeki ilk tepkiyi Memur-Sen konfederasyonu yaptı. Memur-Sen İzmir İl Başkanı Ali Musa Bina ve arkadaşları, Konak meydanında yaptıkları açıklamada “Kudüs’ün insanlığın ortak mirası ve özgürlüğün Kudüs’ün de hakkı” olduğunu haykırdılar. Gerçekten Memur-sen, sahip çıktığı değerleriyle tam bir ümmet sendikasıdır.

Ve Cuma günü…

İSTOK (İzmir Sivil Toplum Kuruluşları Platformu) önderliğinde toplanan İzmirliler, Konak Yalı Camii’nde kılınan Cuma namazının ardından Kudüs için yüreklerini birleştirdiler. Coşkulu ve İzmir ölçeğinde hatırı sayılır bir kalabalık toplanmıştı. İzmir’in Mescid-i Aksa hassasiyeti, gerçekten görülmeye değer nitelikteydi.

Sloganların sabotajına rağmen nutuk edilmeye çalışılan konuşmalarda, ABD ve İsrail’e kahriyeler okundu, uyarılar yapıldı. Avrupa birliği yerine İslam  birliği önerisi getirenler, ‘İncirlik kapansın’ diye nara atanlar, ‘direnişe devam’ sözü verenler eşliğinde gönülleri okşayan bir hamaset ortaya kondu.

İcra edilen söylevler arasında, somut öneriler içermesi bakımından kayda değer kıymetteki konuşmayı ise İHH sözcüsü Halit Çelik yaptı. Çünkü muhtaç olduğumuz en temel şey, buydu. Toplanmanın, nutuklar irat etmenin, tepkimizi bir şekilde göstererek Kudüs bilincini zinde tutmanın elbette değeri büyük lakin aksiyon almadıktan sonra bütün bunların nihai çözüm için fayda sağlamayacağını da idrak etmemiz gerek! Bundan sebep muhtevasında, “üniversiteler arası işbirliği, kardeş okul projeleri, Ticaret Odalarının Filistin’de üretilen malların ülkemizde satışını sağlayacak işbirlikleri geliştirmesi, ülkemizden Kudüs’e yapılan ziyaretlerin daha da sıkılaştırılarak siyoniste korku salınması gerektiğine” dair önerileri içeren konuşmayı ayakta alkışladım.

Eğer müşahhas bir şeyler eda etmeyi başarırsak gerçekten Kudüs bizim kalmaya devam edecek. Aksi halde Kudüs’ü, konforlu direnişlerin aldatıcı illüzyonunda ve meydanlarda teşhir edilen sloganların teshirinde kaybedeceğiz. Ve bu sadece bir başlangıç olacak!

Baki selam…