Geçen hafta uzunca bir süre görmediğim bir dostumla bir araya gelip sohbet ettik. Benim gibi bir fikir işçisi olan kadim dostumu hiç bu kadar yorgun, hüzünlü ve karamsar görmemiştim. Sürekli olarak gözlerini kaçırırken benden, uzun uzun bir noktaya bakıp dalıp gidiyordu. Sanki ‘ölümü bekleyen mutsuz yaşlılar’ gibiydi. Hantallaşmış yorgun vücudu sanki kendisine birkaç beden büyük geliyordu. Neşesi kaçmış bir iki zoraki hasbihalden sonra duramadım ve derhal bu olumsuz haletiruhiyesinin sebebini sordum. Uzunca bir sessizlikten sonra başladı bizimki anlatmaya;

‘’Belki haber vermediğim için çok kızacaksın ama bilesin ki bu virüs belası bize de uğradı. ‘25 yıllık eşimi 15 günde kaybettim.’ Hayat arkadaşım, can yoldaşım, Zeynep’im artık yok! Sanki suç işlemişiz gibi kimseye de haber veremedik. O gittiğinden bu tarafa kendimi çok yalnız ve mutsuz hissediyorum. Suskunluğum onadır. Üstat! Sen de çok iyi bilirsin ki başımızı yastığa koyduğunuz zaman sabah uyanıp uyanmayacağımızı bilemeyiz değil mi? Kafam o kadar karışık ki! Ölümü ensemde hissediyorum artık. ‘Sanki geçmişten kopmuşuz da geleceğimiz de çalınmış gibi.’ Her an öleceğim diye çok tedirginim. Sanki sis perdesi çekilmiş de kader de ağlarını benim için örmeye başlamış. Anlayacağın bıçak sırtı gibi hayat yaşıyorum. Nerde, ne zaman, ne ile karşılaşacağımı pek kestiremiyorum. Oysa bundan 7-8 ay öncesine kadar hepimizin geleceğe dair birçok planları ve hayalleri vardı değil mi? Covit19 belası ile tanıştık ve hepsini bilinmezliğe erteledik. Önceleri virüsten hayatını kaybedenlerin çetelesini tutuyor, haberlerini televizyonlardan alıyorduk. Şimdi çember iyice daraldı. Ölümle yüzleşmeye onu çok yakınımızda hissetmeye başladık. Artık hoşçakalsız vedalar ile çok yakınlarımızı bir bir kaybediyoruz. Ölüm haberlerinin, tutulan yasların haddi hesabı yok! Anlayacağın; şimdilik öldürmeyen lakin süründüren günlerden geçiyoruz. Hepimizin psikolojisi alt üst oldu. Güne artık korku ile başlar olduk. Bir taraftan acılarla iyice şerbetlenirken, diğer taraftan da hayata kendi gözlerimizle bakmayı öğrendik. Velhasıl uzatmayım dostum, ‘Dünyada iken Ahiret yolcusu’ olduk. Ve bizim elimizden hiçbir şey gelmiyor. Çaresizce şu ahir ömrümüzde kara toprağın kara bağrına gireceğimiz günü bekliyoruz…’’

Baş sağlığı diledikten sonra psikolojisi iyice bozulmuş olan dostuma dönüp dedim ki; ‘’Ah benim güzel kardeşim. Sükût bürünmüşse dillere, yara derindir! Yara derinse, Allah kerimdir.’’ Bu saatten sonra Zeynep kardeşimiz için yapabileceğimiz tek şey dua etmektir. Allah rahmet eylesin mekânı Cennet olsun inşallah. Sanırım biraz kafan karışmış senin. Her zaman olduğu gibi şimdi de bize şah damarımızdan daha yakın olan Rabbimize sığınıp ondan yardım dileyeceğiz. İşte o vakit bilesin ki üzerimize çullanan bütün karabasanlar dağılacaktır. Kendimizi daha güvende ve güçlü hissedeceğiz. Hem ne diyordu Üstad Necip Fazıl ‘’Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber… Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?

Bizler elhamdülillah inançlı insanlarız. Korkunun ecele faydası yoktur. Korksak da korkmasak da ölüm bizi bulacaktır. İnansak da inanmasak da ölümle yüzleşeceğiz. Bilirsin! İnançlı insanlar ölümden zinhar korkmaz! Ölüm bizim için yok olmak, kaybolmak değildir. Bilakis vuslattır, kavuşmaktır. Hz. Mevlana’nın dostuna, sevgilisine kavuştuğu düğün gecesi gibi “Şeb-i Arus” tur. Unutmayasın! Dünya bir kafes, ruh da içinde kuştur. Ruh bedende tutsaktır; ancak ölümle hürriyetine kavuşur. Her canlı ölümü tadacak, bizleri yoktan var eden Yüce Allah’ın bizlere vermiş olduğu bu hayat, O’nun takdir ettiği bir zamanda mutlaka sona erecektir. Ölüm bizler için sonsuz hayata açılan bir kapıdır. Yaşama sevincimizi asla kaybetmemeliyiz.

Sözlerimin dostuma iyi geldiğini, betinin benzinin düzelmesinden hemen anladım. Yüzü, çöl ortasında kar tanesi görmüş gibi hemencecik değişiverdi. Serde yazarlık da var ya, aldı hemen konuyu bir başka tarafa bağladı bizimkisi. Sanırım biraz da dili şişmiş… ‘’Tamam, iyi güzel de havsalamın almadığı, beynimi burgu gibi delen bir mevzuu var birader! Bu meyanda seni bulmuşken sormak isterim. ‘İnsan nasıl istiyorsa öyle gömülmeli değil mi? İnanmayan birinin cenazesinin camiden kalkması her iki taraf için de; inanan için de, inanmayan için de zül değil mi?’ Sen de biliyorsun. Çevremizde ölünce cenazesinin camiye gelmesini istemeyen birçok insan var. Allah aşkına! Müslüman’ın mabedinde Ateist’in, Putperestin, Yahudi’nin ya da Hıristiyan’ın ne işi var? Bir insanın cenaze namazının kılınabilmesi için o insanın Müslüman olması gerekmiyor mu? Bu çirkin durum sence de abesle iştigal değil mi? İnanmadığı herkesçe bilinen ve mümin olmayan insanların cenazelerinin camiden kaldırılmasından ben şahsen rahatsız oluyorum birader! Bunların zinhar alınlarının yere gelmediğini, Kur’anı ve sünneti tanımadıklarını ve Müslümanları günahları kadar sevmediklerini artık sağır sultan bile biliyor.

Cami ile cemaatle, abdestle namazla işleri olmadıkları gibi, ellerinden gelse imamları bir kaşık suda boğacaklar. Bu kadar zombileşmiş kişilerin, ölüp de pamuk tıkandıktan sonra, o ifrit oldukları imamların önlerine getirilmesi sence ne kadar doğrudur? Soruyorum şimdi sana! İmam efendi ‘merhumu nasıl bilirdiniz?’ diye sorunca cami cemaatini zor durumda bırakmak doğru mudur? Bu modeller bilirsin, ömrü boyunca bir gün olsun yanlışlıkla bile elhamdülillah Müslüman’ım dememişlerdir. Demedikleri gibi, cehennem ateşine odun taşıyan bu münafıklar, çatallı dilleri ile açıktan her daim İslam’ı ve Müslümanları acımasızca yerden yere vurmuşlardır. Kaldı ki cenaze namazı; ölen için dua etmek ve Allah’tan onun için af dilemektir. Oysa Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimize hitaben; “Münafıklardan ölen hiçbirine asla cenaze namazı kılma ve kabrinin başında da durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resulünü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler.” (Tevbe.84) buyurmuştur. De hele birader ne olur şiştim artık! Cenab-ı Allah’ın affetmeyeceğini bildirdiği kimselerin cenaze namazlarını kılmak onlar için Allah’tan af dilemek doğru mudur?’’

Velhasıl arkadaşım doğru söylüyor kıymetli dostlar. Doğru söze ancak ‘doğru’ denir. Lütfen herkes ölmeden önce nereye, nasıl, ne şekilde gömüleceğini ilgili yerlere bildirsin. İster ışıklar içinde yatsın, isterse karanlıkta! Lakin kimse aklımızla dalga geçmesin! Dostumun canını da daha fazla sıkmasın!

Selametle…