Bana göre İslâm coğrafyası son iki yüzyıldır ciddi anlamda bir “kolektif akıl yıkımı” yaşıyor…

Bu akıl yıkımının en temel sebeplerinden biri, ilime öncülük etme potansiyelini kaybetmiş olmasıdır…

Belirli bir güce erişen milletleri yanlışa götüren iki temel yaklaşım vardır…

Bunlardan bir tanesi, “Artık bize bir şey olmaz” gafletine kapılarak yenilenme ve tedbir duygusunu kaybetmeleridir…

Bir diğeri ise çok büyüdüklerini düşünen devletlerin, artık karşılarında korkacakları somut bir güç kalmayınca “korkunun kendisinden korkmaya” başlamalarıdır…

Bunun yansıması ise herkesi düşman olarak görmek ve son derece saldırgan bir biçimde, yarının potansiyel düşmanı olarak görülenlere zulüm yağdırmaktır…

Tarihte her iki durumu temsil eden birçok devlet yaşadı…

Fakat her iki durumunda ilelebet devam ettirilmesi mümkün değildir…

İlâm coğrafyasının artık içinde bulunduğu fetret döneminden çıkması ve yeniden gerçek mana vadisinde akması gerekir…

Bunu elbette Kur’an-ı Kerimde insanlığa yetmiş binden fazla kelimeyle seslenen Rabbimize, günlük dört yüz bilemediniz beş yüz kelimeyle cevap vererek -daha doğrusu veremeyerek-yapamayız…

Her şeyin kaynağı olan Allah, en başta kendisini tasvir edilemez kılarak, manayı sonsuzlaştırdı…

O sebeple dünya kurulduğundan buyana milyarlarca insan kendi kudretince bir mana aradı, aramaya da devem ediyor…

Bu arayış kuşkusuz dünyanın sonuna kadar da devam edecek ama asla o sonsuz manalandırma kaynağının sonuna erişilemeyecektir…

“Güne kurban” ettiklerimizin tarihteki rolünü inkâra kalkıştığımızdan beridir ciddi bir anlam daralması yaşıyoruz…

Bu gerçeği bizim adımıza dile getiren Annamarie Schimmel sûfîlerin, anlamın zenginleşmesi için güzel ifade üretme konusunda dile çok ciddi bir katkı sunduğunu ifade eder…

Bu anlamda dilde anlamı zenginleştirme ya da yeni kavram üretme konusunda şairlerin ve filozofların hakkını da teslim etmek gerekir…

Dil ve ondaki manayı zenginleştirme noktasında bu üç temel güçten mahrum bir milletin, manada derinleşme ihtimali neredeyse ortadan kalkar…

Zamanla unutulan kavramlarla birlikte akıl da yavaş yavaş yıkılmaya başlar…

İslam coğrafyasının -biz Müslümanların- önce Rabbinin ne dediğini hakkıyla anlamak için sonra da onun ışığında dünyayı yeniden ve yeniden yorumlayabilmek için tarihteki kavram üretebilme ve dolayısıyla da manayı sürekli olarak derinleştirebilme potansiyeline erişmesi gerekiyor…

Bunun yolu da çok açıktır…

Okumak, hem de disiplinler arası bir zenginlikle ve usulünce okumak…

Ülkemizde son dönemlerde yakalanan ivmelerin de verdiği ilhamla zihinlerimizi daha derin düşünce formlarına doğru taşımaktır…

Geçmişteki zenginliğimizle yeniden eklemlenmek ve kaybettiklerimizi bulmak da oldukça önemlidir…

Geçmişteki ilmi derinlik bugünün birikimiyle anlaşılamayacak kadar büyüktür…

Örfünü ve mana iklimini yakaladığımız da geçmişimiz -zamanı da kaçırmadan- bizi mukayesesiz bir seviyeye taşıyacaktır…

Bunun için gerekli olan inancı, şuuru, azmi, sabrı, iradeyi ve cesareti gösterdiğimizde çağa yeniden önderlik edenler Müslümanlar olacaktır…

Bu hakikat, nefsi hedef alan çağın eğlencesiyle sarhoş, sekülerliği normalleştirmiş bir zihnin ise çok uzağında durmaya hep devam edecektir…

Hayırlı, sağlıklı ve bereketli nice bayramlara…