Hafızanızı yoklayın 2000’li yıllardan önce her ramazan geldiğinde “garip” tartışmalar yaşardık. Tartışmayı başlatanların ezanda kulakları olmadığı gibi namazda da gözleri yoktu. Namaz kılmaz, oruç tutmaz, İslam’ın ne kadar değeri varsa saldırırlardı. Ama Müslümanlığı da kimseye bırakmazlardı. Bu ne yaman çelişkidir çözebilmiş değilim. Yaşı müsait olanlar hatırlarlar her akşam haberlerde “yine oruç tutmayanlara saldırdılar”, “tavuktan mı kurban olur ördekten mi!” “laik ülkede başörtüyle üniversiteye girdi” gibi akla hayale gelmeyen, saçma sapan başlıklarla insanlar meşgul edilir ve bu arada ramazanın bereketi ve huzuru kaçırılırdı. Zaten amaç huzur iklimini bozmak olduğu için bu başarılırdı. Her ramazan nevzuhur adamlar çıkar, yüksek perdeden eskimiş çarpık bilgileri yeni diye pazara sunarlardı. İyi niyetli âlim zatlar yanlışlıkla bunların arasına düştü mü yandı. Doğunun ve batının bütün yanlışlarını üstlenmek zorunda kalırdı.

Uzun zamandır çok şükür bu tür manzaralardan uzaklaştık. Ara sıra eski günlerin özentisiyle bazıları çıksa da kimse aldırmadı, geçip gittiler esâmeleri okunmadan. Ancak bu Ramazan herkese olduğu gibi Müslümanlara daha ağır imtihanla geldi. Salgın sebebiyle camiler kapandı; cumalar, teravihler kılınmaz oldu. Ülkenin Diyanet İşleri Başkanı cuma namazını kıldırarak Müslümanları hutbedeki vâz-u nasîhatten geri bırakmamaya çalışıyor. Ancak hukukçu kimlikleri ile temayüz etmiş örgütlü bazı zevât, Diyanet İşleri Başkanının hangi hutbeyi okuması gerektiğini neden onlara sormadı diye milenyum öncesi hastalıklarını hatırladılar. “Nasıl bizim sapıklarımıza dokunursun” diyerek ortalığı ayağa kaldırmaya çalışıyorlar. Başımıza gelenlerde bu sapkınlıkların payı nedir diye düşünmek yerine virüs gibi saldırmaya çalışmak size de tuhaf gelmiyor mu?

Bu ülkenin güzel insanları işine bakıyor; bu musibetten ders çıkarmaya çalışıyorlar. Kur’an-ı daha iyi anlamaya çalışan Müslümanlığın dünya ve ahiret saadeti için yeterli olacağını şu koronalı Ramazan’da daha iyi anlıyoruz.

Müslümanca yaşamak hepimizi kurtaracak reçete olarak önümüzde duruyor. Bazı ilkeleri hatırlatmakta fayda olduğunu düşünüyorum.

Helal kazan, helal harca: Yani üretirken ve tüketirken yaptığın işin hakkını ver, düzgün ve temiz olmasına dikkat et. Bir daha yani insanların sağlığına zarar verecek şeyleri üretme, o habis işleri yapma. Faydası olmayan işten uzak dur.

Oruç tut: Bedenini temizle. Sıhhat bul. Arzularına gem vur. Sabretmeyi, diğergâm olmayı, şükretmeyi öğren. Nimetin kıymetini bil.

Namaz kıl: Namaz için günde 5 vakit abdest al. Elini, ayağını, yüzünü ve yani her türlü kirliliğe(virüse) açık organlarını yıka. Yani maddi ve manevi kirliliklerden arın. Dünyanın geçiciliğini yaratanına dua ederek hatırla. Kendini dünyaya kaptırma. Şımarma, kibirlenme, mütevazı ol, haddini bil.

Zekât ve sadaka ver: Kazandıklarının hepsini kendinin sanma onda yoksulun, garbin gurabânın da hakkı olduğunu unutma. Yani gelir dağılımında uçuruma sebep olma. Kârun gibi malları biriktirip altında kalma. Cömert ol. Yoksulun, mazlumun mağdurun hakkını koru.

Bir kez daha güzel günler hatırına hatırlatayım istedim.