Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Dışişleri Bakanı Vang Yi, Kazakistan’da meydana gelen hükümet karşıtı protestolar ve şiddet olayları nedeniyle Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev’e gerekli desteği ve yardımı vermeye hazır olduklarını bildirmişlerdi. Açıkçası Çin kanadından yapılan bu üst düzey açıklamalar hiç de şaşırtıcı bulunmadı. Bunun birçok nedeni olduğu söylenebilir.

Öncelikle Çin açısından Kazakistan’da baş gösteren olayların basit bir hükümet protestosu niteliği taşımadığı belirtilmeli. Patlak veren olaylardan Kazak hükümeti kadar Çin hükümetinin de endişe duyduğu görülüyor. Çin dış politikasının önceliklerinden biri de Orta Asya’nın istikrarının ve güvenliğinin uzun ömürlü bir niteliğe kavuşmasıdır. Pekin için bu öncelik hayati bir önem arz eder.

Çin’in büyüyen ve yayılan ekonomik çıkarları bakımından Orta Asya’ya duyduğu ihtiyaç su götürmez bir gerçek. Bir defa tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Orta Asya, Çin’e ait malların ve fikirlerin tüm dünyaya yayılmasında eşsiz bir koridor. Orta Asya’nın Çin açısından ikame edilemez jeopolitik pozisyonu hem fırsattır hem de tehdit. Tehdittir, çünkü bu eşsiz koridorun Çin’in rakibi güçler tarafından istikrarsızlığa ve kargaşaya sürüklenme ihtimali bulunuyor.

Kazakistan olayları Çin’in bu korkusunu bir kez daha gözler önüne serdi. Zira bu coğrafyada ortaya çıkabilecek kitlesel hareketleri, domino etkisi bakımından değerlendirmek gerekiyor. Daha açık bir ifadeyle Orta Asya’da patlak verecek kitlesel bir hareketin bölgesel istikrarsızlığa yol açma olasılığı oldukça kuvvetli. Dolayısıyla Orta Asya bir anda ateş topuna dönebilir. Bu, Çin’in arzu etmeyeceği bir durum.

Çin’in en önemli stratejisi, Asya’yı Avrupa ve Afrika’ya bağlamaktır. Çin’in ekonomik büyümesini sürdürmek, büyük ölçüde bu stratejiye bağlı. Bilhassa enerji kaynaklarının ve diğer hammaddelerin güvenli bir şekilde tedarikinde bu köprü oldukça önemli. O nedenle uzun zamandır Pekin yönetimi bu doğrultuda adımlar atıyor.

Orta Asya’dan Avrupa’ya uzanacak sahada kalıcı bir istikrar kuşağının varlığı, Çin’in küresel ekonomik çıkarları bakımından asla göz ardı edilmeyecek bir konu. Bu yüzden Pekin yönetiminin yakın gelecekte ekonomik çıkarlarının bulunduğu coğrafyalarda istikrarın yönetilmesinde aktif bir rol alacağı şimdiden tahmin edilebilir.

Bir başka ifadeyle Çin, komşu ülkeleriyle veya stratejik ortaklarıyla güvenlik ve istikrar ilişkilerini aktif olarak koordine etmek için artık tüm araçlarını devreye sokabilir. Şimdiye kadar Çin, ağırlıklı olarak altyapı yatırımlarıyla ön plana çıkmıştı.

Bundan sonraki süreçte bu yatırımlara, diplomatik varlığını artırma ve silah sistemleri ihraç etme gibi düzen sağlayıcı araçlar eklenebilir. Mao Zedong sonrası dönemde, Çin’in uluslararası ilişkiler politikası “müdahale etmeme” ilkesi üzerine oturtulmuştu. Son zamanlarda Çin medyası ve devlet adamlarının güncel açıklamaları dikkate alındığında bu politikanın değişim sinyalleri okunabiliyor.

Şurası çok açıktır ki Çin hükümeti, Kazakistan başta olmak üzere Orta Asya’nın hiçbir ülkesinde renkli devrimlerin ortaya çıkmasına müsaade etmeyecektir. Bunun bir nedeni de bu tür hareketlere sessiz ve kayıtsız kalınmasının ülkede yaşayan başta Uygurlar olmak üzere diğer etnik grupları hareketlendireceğinden duyulan endişe. Dolayısıyla Çin’in Orta Asya’da meydana gelecek olayları, Amerikan müdahaleciliği, terörizm veya  “İslami terörizm” gibi dış etkenler üzerinden kavramlaştırması olası görünüyor.