Türkiye’nin bölge ülkeleriyle diplomatik ilişkilerini normalleştirme çabaları, zamanlama bakımından oldukça yerinde. Zira Ukrayna’da patlak veren istikrarsızlığın dalga dalga tüm bölgeye yayılma olasılığı bir hayli yüksek.

Karadeniz kıyıları ile Doğu Akdeniz kıyıları riskli coğrafyaların başında geliyor. Gürcistan, Lübnan ve İsrail’de yükselme sinyalleri veren tansiyon, yeniden şiddet olaylarını tetikleyebilir. Libya’da durulan suların yeniden hareketlenmesi muhtemel. Mısır’da siyasi buhranın basıncı azalsa da salgın ve Ukrayna Savaşı nedeniyle ekonomide meydana gelen sıkıntılar, ülkenin istikrarını tehdit eden en büyük tehlike olarak pusuda yerini almış vaziyette.

Türkiye’de meydana gelen depremler, Türk-Yunan ilişkilerinin sertliğini biraz olsun yumuşatsa da Ege Denizi’ndeki sürükleyici hararet tüm canlılığını korumaya devam ediyor. Hiçbir taraf iddiasından vazgeçmiş değil.

Rusya ile ABD arasında Ukrayna’da başlayan bilek güreşinin Gürcistan’a sıçrama olasılığı çok güçlü olduğu gibi, İran ile İsrail arasındaki restleşme, Suriye, Irak ve Lübnan’ı yeniden kan gölüne çevirebilir. Bu nedenle İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın, Rusya’nın arabuluculuğunda gerçekleşen Türkiye-Suriye normalleşme sürecine Tahran’ı da katmak için Ankara’ya gerçekleştirdiği ziyaret bir hayli önemli.

Esad rejiminin İran için önemli bir stratejik ortak olduğunu bilmeyen yok. Nitekim İran, Suriye üzerinden Lübnan’daki varlığını konsolide ediyor. Son zamanlarda ABD’nin, İran’ın Lübnan’daki gücünü (Hizbullah) kırmak için azami gayret sarf etmesi, Tahran’ın kaygılarını artırdığı bir gerçek.

Diğer taraftan İran, müttefik ruhuyla hareket eden Türkiye-Azerbaycan birlikteliğinden ve dostu Ermenistan’ın güç kaybetmesinden bir hayli endişe duyuyor. Tüm bunlar, İran’ın bölgesel etkisini azaltan gelişmeler. Bu yüzden son gelişmeler Tahran’ı, Türkiye-Suriye normalleşme sürecini yakından takip etmeye zorluyor. Zira İran, Suriye’de bir nüfuz kaybına uğramayı asla göze alamaz. Benzer durum, Irak ve Lübnan için de geçerli.

İran’ın bölgesel gücü ve varlığı, büyük ölçüde Suriye, Lübnan ve Irak gibi ülkelerdeki müttefiklerine bağlı. Tahran bu müttefikler sayesinde Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’deki etki alanını diri tutabiliyor, kendisine yönelik baskı ve yaptırımları göğüsleyebiliyor.

Yine bu sayede etki ve gücünü bölgeye yayabiliyor. Mesela İran, son zamanlarda bölgedeki ortakları aracılığıyla Kıbrıs’taki ticari faaliyetlerini artırmış ve bu bağlamda birçok İranlı iş adamı, adada inşaat, turizm ve enerji sektörlerinde faaliyet göstermeye başlamıştır.

Elbette İran’ın adada artan varlığı, herkesten önce Kıbrıs üzerinde stratejik hesapları bulunan İsrail’i endişelendiriyor. ABD ve İsrail’in, İran’ı Suriye ve Lübnan’dan uzak tutmaya çalışmalarının bir nedeni de bu. Nihayetinde Suriye ve Lübnan Doğu Akdeniz’in iki kritik sıçrama tahtası!

Irak, İran, Suriye ve Lübnan’da siyasi ve ekonomik istikrarın en çok Türkiye’ye fayda sağlayacağı çok açık. Bu ülkelerin siyasi birliği ile toprak bütünlüğünün korunması Türkiye’nin lehinedir. Terörizmle mücadele, İran’ı çevrelemek ve sınırlamak adına İsrail ve ABD’nin Kürtler üzerinden kurmaya çalıştığı strateji etraflıca okunmalı.

ABD ve İsrail’in Suriye’nin toprak bütünlüğünün içerisine yerleştirdikleri Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürtlere özerklik kazandırma hedefleri de ihmal edilmeden, iyiden iyiye irdelenmeli ve Türkiye zaman kaybetmeden Suriye konusunda hızlıca mesafe kat etmeli.