Orta Doğu tarihini anlamak önemlidir. Uzun yıllar Batılı seyyahlar, arkeologlar, misyonerler, ajanlar ve askerler, mesailerinin büyük kısmını bu işe ayırdılar. Edindikleri izlenimleri ve faydalı gördükleri bilgileri raporlaştırıp hükûmetlerine sundular.

Dışarıdan bakan bir göz, Orta Doğu’daki ilişkilerin karmaşıklığını hemen fark eder. Bu coğrafyada siyaset, aşırı özgüveni kabul etmiyor. Zira ya bir çatışmaya ya bir gerginliğe ya da bir suikasta yol açıyor. Bir defa şunu kabul ederek işe başlamak gerekiyor. Orta Doğu ülkelerinin çoğunda iç güvenlik veya dış tehdit gibi çizilen kırmızı hatlar, büyük ölçüde Batılı aktörlerin kaleminden çıkmıştır.

Orta Doğu’ya bakıp da bir uçtan bir uca kol gezen emperyalist ruhu görmemek pek mümkün değildir. Ortalık karıştığında ya da yatıştığında bu ruhu fark etmek daha da kolaylaşır. Bu ruh bizlere Orta Doğu’daki emperyalizmin amaçlarındaki devamlılıkları işaret etmesi bakımdan önem arz ediyor.

Arkanıza yaslanın ve geçmişe şöyle bir bakın! Ne görüyorsunuz? Sizi bilemem ama ben iki tarafın veyahut tarafların hedeflerine ulaşamadığı savaşlar, çatışmalar ve kavgalar görüyorum. Kısacası kavga etmekten yorulmuş bir coğrafya ve Batı dışında kazananı olmayan savaşlar…

Elbette en kolay yol, tüm suçu emperyalist aktörlere yüklemek. İşin ironisi, bir taraftan bölge ülkelerinin Batılı devletleri “karıştırıcı” olarak ilan etmeleri diğer taraftan da bölgesel istikrar ve güvenliğe sağladıkları katkılar için onlara şükranlarını sunmaları…

Şurası çok açık ki, bölge ülkelerinin neredeyse tamamı, Batılı güçlerin desteği olmadan kendilerini iç ve dış tehditlere karşı savunabileceklerinden emin değil. Bu vaziyet haliyle bölgedeki hem hükûmetler arası ortaklıkları hem de halklar arası bağları baltalıyor.

Petrol ve doğal gaz karşılığında silah satın alan koca bir girdap. Bu düzende en büyük başarı öyküsü, darbelerin, krizlerin, iç savaşların müsebbibi ve de Filistin sorununun mimarı olarak resmedilen ABD’den övgü ve askeri yardım sağlanması… Bu yüzden bölge için en kötü haber, ABD Kongresi’nin bir gece vakti askeri yardımı durdurma kararı vermesi görülüyor. Zira kimse, ABD savunma sanayisi için ekonomik bir itici güç olan bu değerli armağandan yoksun bırakılmak istemiyor.

Düşünsenize, Orta Doğu ülkelerinde başta Amerikalılar olmak üzere çok sayıda askeri danışman resmi olarak görev yapıyor. Bu danışmanlar görev yaptıkları ülkelerin iç ve dış tehditlerini belirlemelerine ve hangi silahları satın almaları gerektiğine yardımcı oluyor.

Trajikomik bir şekilde bölge ülkeleri, birbirlerinden korunmak için milyar dolarlık askeri harcamalara ve silahlanma stratejilerine başvuruyor. Bundan dolayı, silah satın alma bakımından birçok Orta Doğu ülkesinin dünya listelerinin üst sıralarında yer alması hiç de şaşırtıcı değil.

Bölge ülkeleri, yaklaşık yüz yıldır dış politikalarını tehditler üzerinden kavramlaştırıp şekillendiriyor. Petrol ve silah ticaretinden arta kalan, tarihi ve dini anlaşmazlıklardan beslenen çatışmacı diplomatik bir üslup, dağılan koca bir coğrafya ve belagatı kuvvetli pirus zaferleri ve dahası…