Bizler, Türkler; kılıç zoruyla Müslüman olmadığımız gibi, İslam’ı kitaplardan da öğrenmedik. Kitabi eğitimle Müslüman olmadık. Ve yine bizler o kadar kavimi birleştirip de aynı bayrak altında Türk milleti olmayı da emperyal politikalarla, zulümle gerçekleştirmedik. Nasıl ki Horasan erenleri aracılığıyla Müslüman olduysak, yine erenlerin açtığı yol ile millet olduk. Emevi zulmünden kaçarak Anadolu’ya sığınan Ehli Beyt mensupları topraklarımızı İslam’ın nuru ile aydınlattı, Horasan erenleri bu aydınlığı sürdürdü ve dünyada bizim kadar Ehli Beyt aşığı bir millet hiç olmadı bu yüzden.

Rahmetli Erol Güngör, “Nerede evliya türbesi varsa orası Türk toprağıdır, evliyası olmayan yerde Türk de yoktur” derken ne kadar haklıydı. Cezayir’den Hindistan’da nerede evliya türbesi varsa yolu Horasan erenlerinden geçer, türbeyi bir Türk yaptırmıştır. Anadolu’nun mimarı evliyalardır. Hacı Bektaş Veliler, Sarı Saltuklar atmıştır tohumu. Ve bu kan dökerek olmamıştır. Gerektiğinde elbette cihat edilmiştir ama her cihadın öncesi vardır. 12 dil bilen Sarı Saltuk örneğin, gidip de yerleştiği memleketlerde yaşantısıyla birçok gayrimüslimin Müslüman olmasına aracı olmuştur. Horasan erenleri Anadolu’yu karış karış dolaşmış, Müslümanlaştırmış ve Türkleştirmiştir. Hoca Ahmed Yesevi yüzlerce yıl sürecek bir geleneğin önünü açmıştır. Fetih politikalarında komutanları hep bir evliya yönlendirmiştir. Kars’ın fethi Harakani Hazretleri’nin yönlendirmesiyle olmuştur örneğin. İstanbul’u fetheden Fatih’in yanında Akşemseddin Hazretleri’nin olduğunu unutmayalım. Yağmacı, katliamcı onlarca Moğol, Konya’ya geldiğinde Hz. Mevlana’nın karşısında hidayete ermiştir. Osmanlının kurulmasında yolu açıp hazırlayan Horasan erenleri olmuştur. Osmanlı’da “biz iki anadan süt emdik: Mevlana ve İbn-i Arabi” denmesinin neden budur. Yol birdir, ehli tasavvuftur, İbn-i Arabi de Mevlana da Hoca Ahmed Yesevi de aynı nuru saçmıştır Anadolu’ya. Tarikata girip zikirle tembellik etmemişlerdir birilerinin dediği gibi. Horasan erenleri, gerektiğinde alp gerektiğinde eren olmuşlardır. Milletimizin tohumunu alperenler atmıştır. Alp ve eren, bir yandan sufi bir yandan mücahid. Bu yüzden evliyalar da türbeleri de bizim millet olma ruhumuzun tecellisidir, önemlidir. Bunu en iyi de küffar bilmektedir. Bursa’yı işgal eden Yunan Sofokles bu yüzden Osman Gazi’nin türbesini tekmelemiş, “kalk ey koca sarıklı, koca Osman! Kalk da torunlarının halini gör! Kurduğun devleti yıktık! Seni öldürmeye geldim!” diye kükremiş, türbeyi yıkmaya cesaret edememişti. Bizim ölülerimizle birlikte yaşadığımızı, onlara ölü gözüyle bakmadığımızı, onların nurunu biliyordu. İngilizler Şam’ı işgal ettiğinde General Allenby Selahaddin Eyyubi’nin mezarını tekmelemiş ve “Kalk ey Selahaddin biz yine geldik” demişti.

Anadolu mayalayanlardan Sarı Saltuk şöyle vasiyet buyurur: “Ben ahirete göçünce dergâhtan yedi tabut çıkarın. Naaşımı hangisine koyduğunuzu belli etmeyin. Yedi tabutun her birini ayrı bir kralın hükmündeki toprağa gömün. Gömdüğünüz yerler ki muhakkak küffar memleketi ola. Vasiyetimizdir ki her kim bizi seven müminler olduğunu söyler, mezarımızın küffar beldede kalmasına razı gelmez; o beldeyi fetheder, başımızda bir Fatiha okur.”

Zalimin zulmüne bırakılmış dünya, Sarı Saltukları, vasiyete uyacak erenleri bekliyor…