O sesi çok iyi tanıyorum.

Kapısının önüne gelen Anadolu evladını aşağılayan o buyurgan sesi. Havalimanında gördüğü örtülü güvenlik görevlisine olmadık hakaretleri eden o çirkef sesi. Vatan evlatlarının, tankların altında can verdiği, uçaklardan üzerlerine ölüm yağdığı saatlerde “şerefe” diye kadeh kaldıran o alçak nefesi.

Tökezleyip, düştüğümden beri yüz yıldır, ensemden eksik olmadı çünkü. Gah, Yunan’ın çizmesini vurduğu Osman Gazi’nin kabrinin taşı oldum, ezildim. Gah, Muhammed’in (sav) sadası duyulmasın diye yasaklandı öz yurdumda ezanım, üzüldüm.

Ben bu çirkef sesi, bin bir zorlukla girdiği okulunun önünde kardeşim, aşağılanıp tartaklanırken işittim. Ben duymadım yalnız. Üzerinde ayet yazılı o abidevi kapı da duydu, utancından küçüldü. Üç kıtaya nizamat veren devletin, seraskerlik binası önünde yaşandı her şey. Beyazıt meydanının, kahrından soluğu kesildi.

Ben, çamurlu ayaklarım kirletmesin diye hastanenin kapısında kara lastiğini çıkaran anayım. Üzerime çöken kömür madeninden kurtarıldığımda, tertemiz ambulansı kirletmekten hicap edip, sedyeye uzanmayan Anadolu’yum. Kaç asır geçti bilmiyorum; ilk defa el üstünde tutuldum. İlk defa hatırlandı bu vatanın gerçek evladı olduğum.

Vefa diyorlar. Ne vefası? Vefa hatıralara gösterilir. Ben bugün ayağa kalkıyorum. “Önümde kurşunlara perva etmeyen bir yiğit var.” Zulmün kalelerinde o köhne düzenlerinin yıkılacağını haykıran. Her türlü kirli ittifaka rağmen, Afrin’i Haçlı artıklarının başına yıkan.

Küskün var diyorlar. Ne küskünü? Sur’u, Cizre’yi çukurlarla donatırken kara yüzlüler, neredeydi küskünler? Onlar bu memleketin boynuna yağlı urgan geçirilirken, teröristin siyasi gölgesiyle koalisyon görüşmeleri yapanlar değil mi? İngiliz kraliçesiyle kadeh tokuşturup, kirli kapılar ardında çatı aday pazarlığı yapanlar; FETÖ’cü kalemşorları, bölücülerin aktör bozuntularını kodesten kurtarmak için böğrümüze kurşun gibi saplananpaçavraları kaleme alanlar mı küskün? Küskünlük yok, tercih var. Onlar ne zaman yolumuza yoldaş oldular?

Bir tercihin şafağındaydım ben. Ya olacak, ya ölecektim. Halis bir demir gibi çıktım karşılarına meş’um yüzlülerin. Kanımı döktüm, 30 kurşunla vuruldum.

Vatanıma kasteden tankları alkışlarken mücrimler; polisimi şehit eden teröristin marşlarıyla kadeh kaldırırken hainler, ben meydanlarda ceset ceset yığıldım. Lakin diz çökmedim.

Şimdi bin bir yalanla, bin bir şekle girenler, belediye araçlarıyla mayın döşeyenleri listelerine eklemişler. Ne yapsanız boş. Ben asırlardır, türlü yalanlarla, fitnelerle aramda ikilik çıkaran; gücümü yıkan, gözümün ferini, dizimin dermanını kesen o ihanet çemberini çoktan parçaladım.

Ne unuttum dün “kışlada namaz kılmanın yasak olduğunu bilmiyor musun” diyen o yüzbaşının sesini; ne de bugün Afrin önlerinde zafer secdelerine duran o Mehmetçiğin tekbirini.