Ne meşhur özgürlük savaşçılarından bir savaşçı ne de adı ezberletilen halk kahramanlarından bir kahramandır Ömer Muhtar. Bunların hepsinin üstünde bir yerde durur onun hatırası: Trablusgarp Müdafaası’ndan başlayıp “Libya’nın bağımsızlığına” kadar süren destansı bir İla-yı Kelimetullah öyküsünün yazarlarından; Senusi şeyhi, Osmanlı’nın has casusu ve Teşkilat-ı Mahsusa’nın biricik mücahidi Ömer Muhtar’dan bahsediyoruz!

Trablusgarp birçok açıdan “her şeyin başladığı yer” şeklinde nitelendirilebilir. En başta, Birinci Dünya Savaşı’na kadar süren zincirleme patlamaların ilkidir. Trablusgarp, Balkan Savaşı’nın, Balkan Savaşı da Birinci Dünya Savaşı’nın fitilini ateşlemiştir. Diğer yandan, Osmanlı’nın çöküş döneminde neşet eden eşsiz İslami direniş ruhu Trablusgarp’ta yükselmiştir. Bunun bir nişanesi olarak kurulan Teşkilat-ı Mahsusa, Trablusgarp Müdafaası boyunca sürdürdüğü propaganda faaliyetleriyle savaşın gidişatına derinden tesir etmiştir. Trab-lus-garp’ta çarpışan birbirinden muhteşem savaşçılar, Devlet-i Âli dağıldıktan sonra da bu pes etmeyen ruhu taşımışlar; her biri kendi muhitinin özgürlük hareketinde başrol oynamışlardır. Tıpkı, bugünkü Filistin direnişine ilham eden İzzettin el Kassam gibi, tıpkı Ömer Muhtar gibi…

Peki ne olmuştu Trablusgarp’ta?

1911 sonlarında Osmanlı’nın bir kolu gövdesinden koparılmıştı: Mısır İngilizlerin elindeydi. Buranın batısıyla irtibatımız neredeyse sıfırken; fırsattan istifade, o zamana kadar kendisine verilen görevleri “hakkıyla” yerine getiren İtalyanlar Trablusgarp’a gözlerini diktiler.

27 Eylül’deki savaş notasının ardından 3 Ekim’de taarruz başladı. 6 Ekim’de Trablus’u işgal eden İtalyan güçleri, 20 Ekim’e kadar Tobruk, Derne ve Bingazi’yi de ele geçirdi.

Osmanlı idaresi “resmen” Trablusgarp’la ilgilenmiyor görünse de, gizliden gizliye Trablusgarp’a asker, mühimmat, erzak ve para gönderiyordu. Bu cümleden olmak üzere, Enver Bey ve gözüpek arkadaşlarının faaliyetleri sayesinde Trablusgarp Müdafaası sadece fiili çarpışmayla kalmıyor, yer yer propaganda savaşına da evriliyordu. Burada kurulan Teşkilat-ı Mahsusa, Libya halkıyla ve özellikle bölgenin önemli damarlarından Senusi Tarikatı mensuplarıyla, Şeyh Ahmet es Senusi ile omuz omuza yürüyordu.

İtalyanlar derinlemesine ilerleyemiyordu ancak Balkan Savaşı patlak verince Osmanlı idaresi bütün konsantrasyonunu Balkanlara yöneltti. Trablusgarp, Müslüman ahali Osmanlı himayesinde olmak üzere, İtalyanlara bırakıldı.

Hemen ardından alevlenen Birinci Dünya Savaşı, Mısır’ın batısını ölüm-kalım hattına soktu. Osmanlı burayla eskisi kadar ilgilenemedi belki ama tümüyle ihmal etmekten de sakındı. Trablusgarp’ta destan yazan Senusi mücahitler, eskisi kadar tatminkâr olmasa da, Osmanlı tarafından desteklenmeye devam etti. Birinci Dünya Savaşı ile birlikte, İngilizleri zayıflatmak için Mısır’a saldıran Senusiler ağır kayıplar verdi.

Fakat Ömer Muhtar’ın sahneye çıkışıyla her şey değişti.

Büyük bir din âlimi olan Senusi şeyhi Ömer Muhtar, Trablusgarp işgali başlayınca diğer tüm Senusiler gibi, Osmanlı subaylarının önderliğinde ateşlenen kıyama katılmıştı. Kumandasında yürütülen harekâtlarda elde edilen zaferler Ömer Muhtar’ı Osmanlı idarecileri tarafından da takdir edilen bir isim haline getirdi. Göz alıcı çarpışma taktiklerinin yanında Teşkilat-ı Mahsusa’nın taktikleriyle tevhit ettiği propaganda operasyonlarında kusursuz bir uzman haline geldi. Savaşın yalnızca cephede değil, cephenin gerisinde de sürdüğünü hiç unutmadı. Şeyh Ahmed es Senusi İstanbul’a çağrılınca Senusilerin başına geçen Emir İdris İtalyan kahpeliğine fazla dayanamayarak görevden çekildi. Bunu fırsat bilen İtalyan idaresi sertleştikçe Senusiler de Ömer Muhtar’ın önderliğinde direnişi şiddetlendirdiler. Trablusgarp Müdafaası sırasında Osmanlı tecrübesiyle pekiştirdiği yetenekleri Ömer Muhtar’ı bir anda yüzyılın en büyük kumandanlarından biri haline getirdi. Öyle ki, bu taktikler sayesinde birkaç Senusi mücahit İtalyanların onlarca subayını, yüzlerce askerini cehenneme yollayabiliyor; İtalyan garnizonlarında Senusiler hiç tanınmadan istihbarat faaliyetlerini yürütebiliyorlardı. Düşmanları bile Ömer Muhtar’ın dehasına ve yüksek ahlakına hürmette kusur edemiyorlardı.

Takvimler 11 Eylül 1931’i gösterdiğinde Ömer Muhtar bir çatışmada yaralanarak esir düştü. Göstermelik bir mahkeme, çok önceden alınmış bir kararla Ömer Muhtar’ı idama mahkûm etti.

Şehadet şerbetini içtiğinde, yani İtalyanların ondan en çok korktukları günde 69 yaşındaydı.

Cennet’te buluşuruz inşaallah.