Yeni otomobillerin broşürlerine bakıldığında sayısız güvenlik donanımıyla karşılaşıyoruz. Şerit takip asistanı, kör nokta uyarısı, acil fren sistemi… Liste uzayıp gidiyor. Ancak asıl soru şu: Bu sistemler gerçekten güvenliği mi artırıyor, yoksa çoğu zaman pazarlama söyleminin bir parçası mı?
Teknoloji doğru kullanıldığında hayat kurtarır. Buna şüphe yok. Ancak sürücünün bu sistemlere aşırı güvenmesi, dikkat seviyesini düşürebiliyor. “Araba zaten uyarır” düşüncesi, sorumluluğun yavaş yavaş direksiyon başından çekilmesine neden oluyor. Bu da güvenlik algısını güçlendirmek yerine zayıflatabiliyor.
Güvenlik donanımları, sürücünün yerini almak için değil; onu desteklemek için vardır. Ancak bu ayrım çoğu zaman gözden kaçıyor. Özellikle genç ve deneyimsiz sürücüler, teknolojiyi hata telafisi gibi görmeye başlıyor. Oysa hiçbir elektronik sistem, bilinçli sürüşün yerini tutamaz.
Bir diğer önemli sorun, güvenliğin standart hâle getirilememesi. Bazı hayati güvenlik donanımları hâlâ “opsiyon” listesinde yer alıyor. Bu durum, güvenliği gelir seviyesine bağlı bir ayrıcalık hâline getiriyor. Güvenlik, lüks değil; temel bir gereklilik olmalı.
Üreticiler açısından bakıldığında güvenlik, zaman zaman güçlü bir satış argümanına dönüşüyor. Gerçekten kritik olan donanımlar yerine, daha gösterişli ama sınırlı fayda sağlayan sistemlerin öne çıkarıldığı görülüyor. Broşürler doluyor ama güvenlik algısı yüzeyselleşiyor.
Oysa asıl güvenlik; sağlam bir şasi, doğru lastik seçimi, etkili fren sistemi ve bilinçli bir sürücüdür. Teknoloji, bu temel unsurları tamamlar; onların yerini alamaz.
Otomobilde güvenliği konuşurken sadece donanımlara değil, sürücü eğitimine ve trafik kültürüne de odaklanmak gerekir. Çünkü gerçek güvenlik, teknolojiden önce zihinde başlar.