Milletimizin ruh köküne karanlık bir zebani gibi çöken o meş’um suratlıların yanından ayrılırken Erbakan Hoca’nın alnında terler birikmişti. O damlalar 22 yıldır bir gözyaşı seli olup, Anadolu’nun ırmaklarına karıştılar. Kimi zindan duvarlarında kıpkırmızı kan olup, adeta Kızılırmak’a döküldüler. Bu feryadı, ancak iliklerine kadar hakareti, aşağılanmayı, yok sayılmayı yaşayanlar; okul önlerinde coplananlar, örtülerinden yerlerde sürüklenenler, zindan duvarlarını tekbir sesiyle inletenler tam olarak anlayabilir.

28 Şubat darbesi, o aydınlığa hasret kaldığımız günlerde bize ahkam kesip, devran döndüğünde iktidara sırnaşan ve bu sayede sırça köşklerinde yine arz-ı endam edenler eliyle bozguna uğramadı. Federalizmi, yeniden çözüm sürecini dayatan, bu olmazsa “yeni bir partiyle iktidarı sarsmakla tehdit eden” çatı adaylarının eliyle de yıkılmadı. Vatan, millet ve devlet şuurunun yükselmesinden rahatsızlık duyup, Cumhur ittifakının varlığının kendi arkaik ideolojilerinin iflası olduğunu gören sinsi bozguncuların da, darbenin yok edilmesinde en küçük bir katkısı yok.

28 Şubat karanlığı, “milyonların sebatı” ve yumruklarını sıkıp zorluklara tahammül eden; F 16’lara, infaz timlerine karşı meydan okuyup, milletinin önünde yürüyen bir liderin gayretiyle son buldu. Onun için ne cumhurbaşkanının ne de milletimizin kimseye minnet borcu yok. Kirli ittifakların parçası olmak isteyenler yüzlerini daha rahat izhar edebilirler.

Darbe son buldu. İzleri silinmeye, yaralar kapatılmaya çalışılıyor. Çok kolay değil elbet, yarım kalan hayatlar “ıstırabı bir miras gibi” bedenlerinde, ruhlarında taşırken. Fakat asıl acı veren, hayatımıza geleceğimize kast edenlerin pişmanlık duymaması. Nasıl duysunlar ki? Cürümlerinin cezasını gerektiği kadar çektiler mi? 28 Şubat davasında 21 kişiye müebbet verildi, rütbeleri söküldü. Fakat hapis yatmak yerine, hala yaptıklarının haklılığını savunan röportajlar veriyorlar gazetelere.

O müebbet alanlardan Batı Çalışma Grubu Başkanı Çetin Doğan, utanmadan yaptıklarının ne kadar doğru olduğunu anlatabiliyor hâlâ. Genç kızları ikna odası isimli “psikolojik işkence merkezlerine” çektiren Nur Serter’de en küçük pişmanlık duymadığını söyleyebiliyor, hayâ etmeden. Darbenin sacayaklarından birisi olan örgütün lideri Perinçek’in televizyonu utanmasa 28 Şubat’ı marşlarla yâd edecek. 28 Şubat’a karşı çıkanları “ABD yanlısı-PKK destekçisi” olmakla suçlayacak kadar pervasızlaşan yorumları bol miktarda görebilirsiniz ekranlarında.

Biliyorum. Tesettürlü birisini gördüğünde, cin çarpmışa dönen bu güruhun yüreğine ok gibi saplanıyor başörtülü subaylar. Polis Özel Harekât, tekbirlerle and içtiğinde öfkeden deliye dönüyorlar. Kızılelma’ya kadar durmayacağını söyleyen Mehmetçik, secdelerle Afrin’e bayrağımızı diktiğinde, histeri nöbetine tutuluyorlar. Elbette bu zalimlerden en güzel hesap, böyle sorulur.

Darbecilerin önderi Çetin Doğan, 6 Mayıs 1997’de tüm ordu komutanlıklarına gönderdiği HRK.3429-26-97 numaralı talimatta açıkça şöyle diyordu irticayı tanımlarken: “Türk milletinin dinine, örf ve adetlerine bağlılığından kaynaklanan tehdit.” Şimdi hüsrana uğramış bir şekilde BBC’ye şöyle konuşmuş: “İrtica tehdit olmaktan çıktı, hakikat oldu.”

O hakikati, burunları sürterek iliklerine kadar idrak etmezlerse, bu milletin kalbi ferahlamayacak. Terörist başına, terör kampında çiçek verip, şimdi PKK’ya düşmanlık ettiğine inanmamızı isteyen; Türkistan’da zulüm varken Çin’e, Suriye’de katliam yaşanırken Esed’e koşanlar hesap vermedikçe, 28 Şubat defterini kapatmayacağız.