Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, ortaya koyduğu 2023 Eğitim Vizyonu ile birlikte eğitim ve öğretim altyapısında başlayan dönüşüm sürecini Diriliş Postası’na anlattı.

Diriliş Postası Ankara Temsilcisi Seda Şimşek

HER ÇOCUĞA KİŞİSEL YOL HARİTASI

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, 2023 Eğitim Vizyonu ile birlikte eğitim ve öğretim altyapısında başlayan dönüşüm sürecini Diriliş Postası’na anlattı. Bakan Selçuk, okullarda kurulan tasarım ve beceri atölyeleriyle birlikte hem öğrenciler hem de öğretmenler için okulda hayatın değiştiğini söyledi. “Okul artık sadece sınıfın içi değil” diyen Bakan Selçuk, öğrencilerin spor ve sanata ilişkin faaliyetlerinin de artık ders olarak sayılacağı müjdesini verdi. Her çocuğa kişisel bir yol haritası çıkarılacağını belirten Bakan Selçuk, mesleki eğitimde de “iş garantili eğitim” anlayışı ile yeni bir dönemin başladığını ifade etti. 

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, göreve geldikten hemen sonra kamuoyuyla paylaştığı 2023 Eğitim Vizyonu ile Türkiye’de yeni bir eğitim ve öğretim altyapısının temellerini atıyor. İlk kez eğitim sisteminin beş yıllık yol haritası hazırlandı. Ankara’dan sadece yaşadığımız coğrafyaya uzanan bir yol haritası değil bu, eğitim alanında dünyanın en başarılı ülkelerindeki çocukların ve gençlerin nasıl yetiştiğini, geleceğe nasıl hazırlandıklarını da inceleyen bir yol haritası. Bu ülkelerdeki yaşıtları ile her alanda rekabet edebilecek, ülkeyi sıçratabilecek çocuklar ve gençler yetiştirecek bir eğitim altyapısı oluşturma çabası ve heyecanı içinde Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk. Yeni cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ilk kabinesinde gözlerin en çok üzerine çevrildiği bakanlar arasında yer alıyor. Bakan Selçuk, “Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliği benim açımdan çok önemli. Çünkü dünyadaki bütün eğitim devrimlerine baktım, hepsinde güçlü bir lider var. Böyle güçlü bir liderlikle biz çok güzel çözümler üretiriz.” diyor.

Eğitim ve öğretim hayatının temel ve öncelikli meselelerini Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ile konuştuk…

VİDEO KÜTÜPHANE MESAFELERİ KALDIRIYOR

Yapay zekâyla eğitim simülasyonları görüyoruz, Türkiye’de de eğitimde kullanılmaya başlandı mı?

Evet, başlıyoruz… Hem çocuklarımızın eğitim öğretim süreçlerini hem merkez teşkilatından taşra teşkilatına kadar Milli Eğitim Bakanlığının yönetim sisteminin tamamını yapay zekâ temelli bir yapıya kavuşturmaya yönelik hem de öğrenmeyle ilgili çalışmalarımız var. Mesela lise öğrencilerimiz için Türkiye’nin en başarılı hocalarının anlatımıyla, her dersin videosunun çekimlerini gerçekleştirdik ve video kütüphanesi kurduk. Türkiye’nin en ücra köşesindeki öğrencimiz, internetten, cep telefonundan, nereden isterse bu videoyu defalarca izleyebilecek ve en iyi hocadan en iyi dersleri alabilecek. Her çocuk için kişisel yol haritası belirliyoruz artık. Yapay zekâ temelli yazılım, çocuğa “Senin ilgin bu, becerin bu, yeteneğin bu ve şu bölümler sana daha uygun. Onun için burayı kazanmak istiyorsan haftada şu kadar saat şunu çalışmalısın. Bir ay izledim seni, bu gidişle orayı kazanamazsın, tercihini yeniden düşünmelisin. Sen bu soruyu çözemedin, çünkü şunu bilmiyorsun, bu fizik dersinin geçen seneki üçüncü konusuydu, bu konuyu sana getiriyorum” diyor.

OKULLARDA ATÖLYE UYGULAMASI EĞİTİM HAREKETİNE DÖNÜŞTÜ

Eğitime ilişkin 2023 Eğitim Vizyonu toplantınızda okullarda atölye uygulamasını başlatacağınızı açıklamıştınız, uygulamaya geçildi mi?

6 bin civarında atölye açıldı, bu yılki hedef aslında en fazla bin olarak belirlenmişti, ama toplumda büyük bir talep oluştu, eğitime gönül veren hayırseverlerimizin de desteğiyle adeta büyük bir eğitim hareketine dönüştü. Önümüzdeki hafta Kayseri’de 100 tane yeni okulda atölye açılışının protokolünü yapacağız. Bu benim en çok heyecanlandığım konulardan birisi.

SINAVLAR ÇOCUKLARI HAYATTAN KOPARIYOR

Sınavdan başka bir şey düşünme imkânı buldukları için çocuklar da heyecanlanıyor galiba atölyelerde.

Bizim sistemimizde çocuk sadece A, B, C, D işaretleyerek yukarı doğru çıkabiliyor, bu da hayattan kopmasına yol açıyor. Yani misafir geliyor, odasından çıkamıyor, dersi var, soru çözecek. Bir yakınının düğünü oluyor, düğüne katılamıyor. Bayram oluyor tatile gidiyor, akrabalarını tanıyamıyor. Yani çocuk sosyalleşemiyor. Niye? Soru çözüyor. Bu durum, toplumun değer sisteminin aktarımını da engelliyor. Oysa insan yaratılışta, düşüncesi, duygusu ve eylemiyle bütünsel bir varlıktır, ama sadece düşünce üzerinden eğitime yöneldiğimizde o zaman bütünsel insan yetişmez. Atölyede ilkokul birinci sınıftan itibaren çocuklarımız kendilerinin farkına varabiliyor.  Mühendislik, drama, sanat, yabancı dil, tarım, spor gibi çeşitli alanlarda çok sayıda atölyeyle çocuklarımızın karşılaşması;  orada üretim yapmasını, ürettiklerinin sergilenmesini, sonuçlarını görmesini; çalışmalarını içeren bir ürün dosyası oluşturmasını, arkadaşlarıyla izlemesini, çalışmalarını evine götürmesini beraberinde getiriyor). Yani, ürettiğinden mutlu oluyor, ürettikçe becerisi artıyor. Drama atölyesinde, “Gülme komşuna gelir başına” atasözünü çocuk canlandırıyor, böylece Türkçe dersi ile de bağlantı kuruyor.

OKULDA HAYAT DEĞİŞTİ

Atölyelerde çocukların yeteneklerinin erken bir dönemde tespit edilmesi de mümkün olabiliyor mu?

Tabii, atölyeler sayesinde çocukların ilkokulda hangi mesleğe yatkın olduğunun anlaşılması mümkün oluyor. Çocuk atölyede, neye ilgisinin, yeteneğinin, becerisini olduğunu keşfedebiliyor. Şimdi liseyi bitirecek çocuk, hâlâ ben nereyi seçsem diye düşünüyor, karar veremiyor, bunun önüne geçmemiz lazım ve geçiyoruz şu anda. Bir çocuğumuz bana “okulda hayat değişti” dedi.  Okulları bu anlamda iyileştireceğiz. Mesela, kısıtlı gelir düzeyine sahip ailelerin çocuklarının bulunduğu ve imkânları çok dar olan bir çevrede, birkaç tane atölye açıp o çevredeki okulların hayatını dönüştürmek mümkün.

Öğretmenler de mutlu galiba atölyede.

Evet, mesela geçtiğimiz Cuma günü gittiğimiz okulda 10 kadar öğretmenimiz bağlama eğitimi almaya başlamış, sınıf öğretmeni bu arkadaşlar, bağlama öğrenerek kendi çocuklarının öğretmeni olacaklar. Öğretmen seramik eğitimi, robotik eğitimi alıyor. Her eğitim alan öğretmen sertifika alıyor, sertifikası olan öğretmen de atölyede derse girebiliyor, dolayısıyla ders ücreti alabiliyor. Sanatla, dramayla, müzikle, robot atölyesiyle uğraşan öğretmenin dersi de güzelleşiyor.

Genellikle çocuklar sabah kalktıklarında okula gitmeyi pek istemezler, belki okulu da sevdirebilir böyle bir yaklaşım.

Tabii, çünkü hoşuna gidiyor, arkadaşıyla birlikte bir iş yapıyor, spor atölyesinde bulunan bir düzenekte yürüyerek kondisyonunu artırıyor, grup oyunu oynuyor, problem çözme çalıştayları yapıyor, sunum becerisi kazanıyor. Bir konuyu inceliyorlar, sonra gruptan birisi sunucu oluyor,  ilkokul ikinci sınıfta bir çocuk topluluğa karşı sunum yapıyor.

SINAV EĞİTİMİN ROTASINI BOZMAMALI

Sınavsız bir eğitim sistemi mümkün mü?

Eğitime çok yatırım yapabilen ve eğitimde ciddi mesafeler almış ülkelerin hepsinde sınav var. Önemli olan, sınavın eğitimin rotasını bozmaması. Yani biz insan yetiştirmek için mi eğitim yapıyoruz, sınava adam hazırlamak için mi eğitim yapıyoruz? Dünyanın eğitime en çok yatırım yapan ülkelerinde sınav var mı? Tabii ki var sınav. Dolayısıyla sınavsız bir eğitim bizim için amaç değil. Bizim için amaç, her çocuğa hak ettiğini adil bir şekilde veren, onun ihtiyacını karşılayan bir sistem kurmak. Mesela, Futbol Federasyonuyla okul kurduk, hakemler okuldan yetişecek ve iş garantili. Çocuk, “ben hakem olmak istiyorum” diyor ama okul yok;  kurduk, oraya gidecek. “Ben burada mutluyum, üniversite okumayacağım” derse üniversite okumayabilir, üniversiteye gitmek istiyorsa da gidebilir. Ama altta bir imkân sağlayıp, onun tercihine bırakmamız lazım. 100 çocuğun 100’ünü de aynı amaca yönlendirerek sınava sokmak doğru değil.

OKUL ARTIK SADECE SINIFIN İÇİ DEĞİL

Bunu sağlayabilecek bir sistem kurulabilir mi?

Yapabiliyoruz bunu artık, bu sene binlerce lise öğrencisi uluslararası geçerliliği olan sertifika aldı, Google’dan, Microsoft’tan sertifika aldılar ve bu sertifikalar dünyanın neresine giderse gitsin geçerli. Bununla mesela ağ yönetimiyle ilgili iş bulabilirler. Bütün liseler için bu tür beceri setleri oluşturuyoruz ve her çocuk üniversiteye gitmese de kendisine bir yol ihtimali olduğunu bilmeli ve bunun somut karşılığını görmeli. Bunu illa sınıfta alması da gerekmiyor. Dünyanın öbür ucundaki bir ülkeden uzaktan da alabilir bir sertifikayı… Okul sınıfın içinde değil sadece artık. Diyelim ki çocuk antrenmana gidiyor, sporu bırakmaması için antrenmanı da dersten sayacağız. Sanatla ilgili çalışmalar yapacak, dışarıda bir yerde eğitim alıyor, onu da dersten sayacağız.

Bu gerçekleşebilirse çağın hastalığı olan ve toplumsal sorunlara da yol açan kimlik, aidiyet arayışlarına bir çözüm üretilmiş olabilir mi?

Tabii anlamsızlık hissini azaltır ve somut olarak bireyin hangi işi niye yaptığının bir manası olur. Uluslararası bir sertifika aldığında, sadece Türkiye’de değil, her yerde iş imkânı olabilecek. Mesleki eğitimi iş garantili bir okulda alabilecek ve okulu bitirdiğinde işi de hazır olacak. “Ben burada kalmak istiyorum, mutluyum” diyebilir, isterse üniversiteye devam edebilir. Ama herkesi mecburen üniversiteye sevk etmek doğru değil. İngiltere’de öğrencilerin ortalama yüzde 50’si üniversiteye gider, yüzde 50’si farklı bir yolda ilerler, her sene bu böyledir, bu diğer ülkelerde de aşağı yukarı böyle, Türkiye’de de böyle olması lazım.

BÖLGESEL DEĞİL, YEREL FARKLILIK VAR

Özellikle son yıllarda eğitimde fırsat eşitliğine yönelik eleştiriler var. Türkiye’de doğu, batı, kuzey, güney arasında bir eşitsizlik söz konusu mu? Mesela, Mardin’den yeni Aziz Sancarlar çıkabilir mi?

– Biz bunu yapabiliriz. Türkiye’de uluslararası düzeyde bilimsel buluşları olan, inovasyonlar yapan, dünyanın en iyi üniversitelerinde akademisyen olarak çalışan binlerce gencimiz, insanımız olacak, bundan hiçbir şüphem yok. Bilimsel olimpiyatlarda ya da Nobel’e doğru giden yollarda her türlü altyapı ihtiyacını karşılamak için Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının da, TÜBİTAK’ın da, bizim de, YÖK’ün de hep beraber birlikte bütünsel bir çabası var. Dünyanın her yerinde, dünya çapında bilimsel başarılara, inovasyonlara imza atan insanlarımız var, binlerce okulumuz uluslararası nitelikte. PISA sonuçlarına bakıldığında, okullarımızın belli bir kısmı uluslararası düzeyin, ortalamanın üstünde. Türkiye’de okulların öğretmen ihtiyacı ya da başka sorunları açısından bakıldığında, mesela Doğu Anadolu Bölgesi ya da Güneydoğu Anadolu Bölgesi öğretmen ihtiyacı bakımından Marmara’dan daha iyi durumda, altyapıyla ilgili İç Anadolu’dan daha iyi durumda. Bu tür bölgesel farklılıklar değil de aynı bölge içerisinde, mesela Ankara’nın şu bölgesi, Kastamonu’nun bu bölgesi, Burdur’un şurası gibi yerelde farklılaşmalar var. 2019’un üçüncü çeyreğinden itibaren dünyadaki bütün bu saldırılara, sarsıntılara rağmen ülke ekonomimiz olumluya doğru gidiyor. Bu olumluya doğru gidiş arttıkça da okullar arasındaki nitelik ve nicelik farkının azaltılmasına yönelik çalışmalarımız hız kazanacak.

FABRİKALARIN, OTELLERİN İÇİ OKUL OLUYOR

Türkiye’de mesleki eğitimde neden bir türlü aşama kaydedilemiyor?

İş arıyorum bulamıyorum, eleman arıyorum bulamıyorum çıkmazı var. Burada temel birtakım parametreler var. Bunlardan birisi, 28 Şubat döneminde meslek liselerinin bir kırılma yaşaması. Daha sonra, meslek liseleriyle ilgili katsayı gibi sorunların ortadan kaldırılmasına rağmen meslek liselerine olan talep ve meslek liselerinin mezunlarının istihdamı konusunda bir türlü istenilen sonuca ulaşılamadı. Ancak şuna da dikkat çekmek gerekir, tam da AK Parti’nin iktidara gelmesi ile eş zamanlı olarak bütün sektörlerin dijitalleşmesi dönemi başladı, yani 2000’den sonra. Daha önce geleneksel, konvansiyonel makine parkı var, yani torna, tesviye, ahşap-metal vesaire… Üretim dijital CNC’lere (Bilgisayar Destekli Nümerik Kontrol), robotik ve otomasyon temelli bir sanayi ve üretime dönünce okullar bu makine parkından yoksunlar. Öğretmenler sanayinin kullandığı bu makine parkının eğitimini almadıkları için onlar da eski usul eğitime devam ediyorlar. Bütün okullarda bu makine parkının yenilenmesi çok ciddi bir bütçe gerektiriyor.  Şu anda bununla ilgili başka çözümler üretiyoruz. Fabrikaların, otellerin içini okul yapmak ya da sektörlerin ihtiyacını doğrudan gözetmek gibi.

Şu anda örneği ya da üzerinde çalışılan bir proje var mı?

Mesela Türkiye savunma sanayinde dünyada ilk sıralarda, fakat savunma sanayi için teknisyen altyapısında meslek lisesi eksikliği söz konusu. Onu gidermek için ASELSAN’ın içine okul açmak, TUSAŞ’ın içine okul açmak, teknoparkların içine okul açmak gibi çalışmalar yapıyoruz. Mikromekanik gibi çok ihtiyaç duyulan ancak hiç mezunu olmayan bölümler söz konusu. Ahşap oyuncakla ilgili 3 milyar doların üstünde oyuncak ithalatımız var, ama bunun okulu yoktu, onun okulunu açtık çok sayıda. Yaptığımız şey şu: Bütün sektörlerle bire-bir görüşmek, sektörün probleminin ne olduğunu anlamak. Sektörün ihtiyacı olan elemanın alması gereken dersleri, içeriklerini ve beceri setlerini belirlemek, sonra Millî Eğitim Bakanlığı olarak ders çizelgesini yenilemek. Bunu yaptık, tamamını bitirdik. Liselerimizde yaklaşık 15 ders var. Millî Eğitim Bakanlığı, “Fizik, kimya, tarih, biyoloji, edebiyat, coğrafya vesaire, ben 11’ini doldurdum, geri kalan 3-4 dersi de sektör koysun” diyordu. Sektör ise “Biz bu derslerle yetişmiş insanlarla ihtiyacımızı karşılayamayız” diyordu. Sektörün istediği dersler neyse önceliği ona verdik. İkincisi, okullardaki makine parkını yenilemeye başladık. Üçüncüsü, imalathanelerin içini, OSB’lerin içini artık okul haline getirdik. Bu çocukların askerlik sorunu vardı. Bir yasa ile bu çocukların tecili 6 seneye çıkarıldı ve meslek liseleriyle ilgili yedek astsubaylık hakkı getirildi.

OKULLARIN İHTİYAÇLARI ARTIK MESLEK LİSELERİNDE ÜRETİLİYOR

Meslek liselerine talep var mı?

Mesleki eğitimde iş garantili okulların sayısı artıkça talep artacak. Nereden biliyoruz? Mesela ASELSAN’ın okuluna yüzde 1’lik dilimle girildi, bu Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yok. Yani meslek lisesi en üst dilimden öğrenci aldı, Ankara Fen Lisesinin aldığı puanla öğrenci aldı. İTÜ’nün içine açtığımız okul yüzde 1’lik dilimden öğrenci aldı. Bunun gibi Bursa’da, Ankara’da çok sayıda tercih edilen lisemiz var. Bunların sayısını artırmak mümkün çünkü sektörün talebi yüksek. Mesleki eğitim beni çok heyecanlandırıyor, çünkü adım-adım, somut-somut neticeler ortaya çıkıyor. Türk ekonomisi, Türk eğitim sistemi, mesleki eğitim, hepsi iç içe gidiyor, yani amaçlar birleşmeye başlıyor.

Meslek lisesi öğrencileri üretime katılabiliyor mu?

Bu okullarda, meslek liselerinde üretim yapılamıyordu, çünkü üretim yapılması halinde döner sermayeden yüzde 15 hazine kesintisi vardı. Hazine kesintisi yüzde 15 olduğu için okul ürettiğini satamıyor ve elinde kalıyordu, çünkü sektörle rekabet edemiyordu. Bu oranı yüzde 1’e indirdik ve üretimde patlama oldu. Biz mesela okullarımızın ihtiyaçlarını artık kendi liselerimizde ürettiriyoruz. Diyelim ki 3 boyutlu yazıcı, sıra ya da başka elektronik araçlar, kutular lazım olursa, hepsini okullarımızda ürettiriyoruz artık. Üretimden çocuklar ve öğretmenler de pay alıyorlar, böylece başka bir gelir de elde edilmiş oluyor. Ve bütün OSB’lerle, sanayi odalarıyla, ticaret odalarıyla anlaşmalar, protokoller imzalandı ve hamilik, ortak yönetim sistemi, hepsinin altyapısı kuruldu ve şu anda çalışıyor.

Çıraklık Eğitim Merkezleri işlevlerini yitirdi mi?

Mesleki eğitimin asıl can damarı çıraklık merkezleri, Türkiye’de mesleki eğitim merkezleri ve çıraklıkta çok ciddi bir düşüş vardı. Bunun önüne geçmek için tedbirler gerekiyordu. Çıraklık okulunu bitiren her çocuğa ayrıca bir de “lise diploması almak istiyorsan açık liseyi bitirmen gerekiyor” deniliyordu. Biz, “çıraklık merkezini bitiren lise mezunu sayılır” dedik. Bu merkezlerin özel sektör tarafından kurulması yasaktı, 6 ay kadar önce yasa çıktı, artık özel sektör de mesleki eğitim merkezi kurabiliyor. Sadece Antalya’da 8 ayın içerisinde bin 400 civarındaki çıraklık okulu öğrenci sayısı 6 bin 200’lere çıktı, yani çok ciddi bir artış oldu çıraklık merkezlerinde. 2-3 sene içerisinde Türkiye’nin çırak ihtiyacı konusunda çok büyük bir açılım sağlanmış oldu.