Seçimler bitti, üstüne tartışmalar devam edecek. Seçimin galibi kim, mağlubu kim? Yarın genel seçim olsa ne olur; kim, kime nasıl oy verir?

Şebnem Bursalı’nın yediği ıstakoza, Hüseyin Filiz’in Maldivler tatiline veya Ekrem Yavaş’ın ‘Aç Türkler’ yahut Bahadır Yenişehirlioğlu’nun Rolexli paylaşımı ve onu savunma şekline da ayrıca toplamdan bakmak gerekli.

İktidar yolculukları zordur, sakıncalıdır, yorucudur, yolda yol arkadaşları değişir. Uyan devam eder, uymayan trenden iner; ya yeni bir trene biner ya da emeklilik yolunu tercih eder. AK Parti uzun iktidar yolculuğunda kendi zenginlerini yarattı. Yetmedi, devletleşti ki devletleşme en büyük sıkıntıydı.

AK Parti tartışmasız olarak yoksulların ve yoksul bırakılanların partisi olma iddiasını koruduğu için bugüne geldi. İstanbul’da çöp dağlarının olduğu, rüşvet ve iltimasın yoğun yaşandığı bir süreçten aldı seçimi. Karizmatik bir lideri vardı. Partiyi tek başına taşıyan önder bir lider. Tek başına alınan oyun müsebbibi. Fakat parti yönetimi, zaman içinde karizmatik lideri Erdoğan’ın günü her hâlükârda kurtaracağı inancıyla uzun yıllardır yönetmenin getirdiği olanakları zenginleşme ve devletleşme için harcamaya başladı.

Kabul edelim ki AK Partili idareciler uzun yıllar boyunca kendilerini taşıyan toplumsal kesimlerden koptu. Kopmakla kalmadılar, üst kademe de bu yönde değişim gösterdi. AK Parti, artık yoksullarla iletişim kuranların veya kurma derdi olanların değil; zenginleşmek ve devletleşmiş olmanın nimetlerinden faydalanmak isteyenlerin partisi hâline getirildi. Lüks makam araçları, lüks hayat tarzı… Halktan kopuk, abartılı bir yaşam ve particilik yapıyoruz hikâyeleri…

Geniş AK Parti kesimleri, “Nasıl olsa cumhurbaşkanımız var, o her durumu kurtarır” demeye başladı. AK Parti’de rüştünü ispat etmek önceki zamanlarda kolay iş değildi. Ancak bugünlerde cumhurbaşkanına veya dar çevresine yönelmek rüştünü ispat etmenin önüne geçti. Sonuç olarak da ortaya devletleşen ve zenginleşen bir parti ve onun seçim sonucu çıktı. Çünkü AK Parti seçmeni biricik gördüğü, gözünden sakındığı ve kendisinden gördüğü partinin, kendisiyle yabancılaştığını ve artık onlarla yaşamak istemediğini düşünmeye başladı.

Bursalı ve diğerleri bunun dışa vurumu sadece. Bir de CHP hikâyesi var ki bu, sosyolojik çalışma alanı olabilecek kadar güçlü bir konu. AK Parti’nin kullanageldiği argümanların tamamını kullandı. AK Parti’nin kale saydığı tüm alanları neredeyse aldı. Bu kadar ciddi bir değişim ve dönüşümü sağladığı için de ayrıca üstünde çalışılmalı. Ama konu yalnız başına CHP’nin başarısı değil ki CHP, bunu böyle düşünürse baştan kaybetmiş olur. Son uygulamalarla görüldüğü üzere, CHP aldığının değerini anlamayacak gibi.

Velhasıl Türkiye’de siyasetin ve siyasetçilerin birbirine benzemesi gibi kötü bir yanı var. Hesap, ‘dön dolaş’ burada durdum hesabı olmasın. Vesselam…

Dipnot: Sevgili Bahadır Yenişehirlioğlu’nu televizyon dizisinden ve kitap hikâyesinden önce tanıyan biriyim. Kendisi de bizi tanır. Kazandığı her kuruşun helal olduğunu bihakkın bilirim. Saygı duyarım lakin bunca abartıya ya da o saati, öylece gözümüze gözümüze sokmaya hatta bunu savunmaya gerek var mıydı?