Tarihin sadece krallara ait olmadığını ya da yazılması gerekenleri sadece kralların üretmediğini öğreneli çok fazla olmadı; en azından yazılı tarih öyle gösteriyor…

Oysa tarihi yazılan kralları buna layık yapan ama hiç sesi duyulamayan sayısız insanın olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek…

Sessiz insanlar sadece orduların kaderini etkileyen askerler değildi…

Onlar göçleriyle, ticaretleriyle ürettikleriyle aktıkları her coğrafyanın kaderi oldular adeta; kaderleri olan coğrafya gibi…

Sahi, hep sesin, seslinin dolayısıyla da konuşmanın, konuşanın tarihini yazdık; yazıyı tanık yaparak...

Kendi lisanınca konuşan sessizliğin, sessizlerin tarihi de vardı oysa; hiç ilgilenmediğimiz…

Neyse ki Annales Okulu, insanı susturup konuşturduğu coğrafyanın tarihini yazarak çok yeni bakışlara, duyuşlara fırsat verdi…

Ne çok şey borçluyuz Fernand Braudel ve Emmanuel Bernard Le Roy Ladurie ve diğer öncülerine…

Tabi bir de Fransa'nın önemli tarihçilerinden Alain Corbin’e; “Sessizliğin Tarihi” üzerine ilk çalışmayı yaptığı için…

Metin aralarına sıkışmış, farkına varılmasa da hayatın baskın “dil”i olan sessizliği manşete taşıdığı için de ayrıca iltifatı hak ediyor…

Sadece konuşanlar bir şey söylemez hakikatini Paul Valéry’de; “Dinle, hiçbir şey duyulmazken ne duyduğunu dinle” sözüyle gündemine almış…   

Etrafımızda sessizce duran her şey tıpkı bir “bebek” gibi lisanından anlayanlara ne çok şey söyler; sessizliğin de bir tür lisan olduğu gerçeği ile…

Konuşmayanların, konuşamayanların çoğu zaman tarihe yön verdiği hakikati ile çelişen bu sessizliğin aslında ne kadar konuşkan olduğunu da öğretti, öncüler...

Geçit vermez dağlar, kimlere nasıl yol vermeyerek onları yendiğini anlatır; dilinden anlayana…

Hakeza nehirler, vadiler insanla olan her türden geçmişini seslendirir…

Onun içindir ki insan, artık etrafındaki her şey ile konuşabilmek için dil öğrenme çabasına girişti…

Ve bir şeyi daha fark etti bu sayede: Sessizlerin konuşmaları, seslilerden çok daha güvenilirdir; olanı olduğu gibi yansıtmaları sebebiyle…

Eğer bir manipülasyon varsa o da yine onunla konuşmaya çalışan insana aittir…

Sessiz tanıkları dinlemek, onlarla konuşabilmek artık bir ayrıcalık kanaatimce…

Özellikle yalanın adeta gerçeği yerinden eden hücumları ile yüzleştiğimiz bugünlerde sessizlerle konuşmak, onları dinleyebilmek çok daha rahatlatıcı üstelik…    

Evet, konuşur her şey!

Yeter ki duyabilelim ve dilini anlayabilelim…  

Susan insan da konuşur, ağzı olmayan coğrafya da...

Hatta haykırırlar aslında...

Konuşan sadece ağız değildir neticede...

Bu yüzden sessizler meclisi çok kalabalık ve çok konuşkandır…

Ve sadece duymak isteyene konuştukları için yormazlar, huzur bozmazlar…

Tıpkı kitapların sadece okumak isteyenle konuştuğu gibi…