Suriye savaşı başladığı günden bu yana kapıdan gelen her Suriyeli muhacire kucak açan bir ülke olduk. Haziran 2015’te “Türkiye’nin Arap Sorunu” başlığıyla bir yazı kaleme almıştım. Bu yazıda Suriye, Mısır, Afrika ülkeleri gibi Arap ülkelerinden gelen muhacirler ile ilgili tam bir envanter çalışması yapılmadığını, bunların becerilerine göre kanalize edilmediğini, süreç içerisinde işinden gücünden olanların bunlara yönelik tepkiler koyacaklarını, bunların da kendilerini güvende hissetmeleri durumunda gettolaşma sonucu farklı eylemlerin odağı olabileceklerini anlatmaya çalışmıştım.

Malum ülkemize gelen yabancıları Göç İdaresi takip eder, onlarla ilgili iş ve işlemleri yapar. Güvenlik görevlisi bir dostum Göç İdaresi’nin uzun süre parmak izi makinelerini dahi almakta zorlandığını anlatmıştı. İnsanların kamplarda yıllarca tutmanın imkânsız olduğunu, eninde sonunda buna bir çözüm bulunması gerektiğini anlatmıştı. Şu an kamplarda kalan kişi sayısını pek bilemesem de, her şehirde ciddi oranda mülteci bulunduğunu artık biliyor, adım adım sokak sokak yaşıyoruz.  Her şehirde muhakkak birkaç mahalle özellikle Suriyeliler tarafından yoğun yaşam alanı olarak kullanılmakta. İstanbul’da Fatih, Ankara’da Çinçin, Diyarbakır’da Bağlar gibi… Nereye baksanız Suriyeli görürsünüz buralarda.

‘Suriyeliler hayatlarından memnun mu?’ diye bir soru sorsanız, savaş olmadığı için evet ama avukatı, öğretmeni, mühendisi bilumum farklı konularda eğitim almış insanlar olarak Türkiyelilerin yapmak istemediği işlerde çalıştıkları için mutlu değiller, kısmına şahit olursunuz.

Zaman zaman muhacir kardeşlerimize ziyaretlerde bulunurum. Yaşadıkları travmaları, vatansızlığı anlatırlar. Beraber bir çay içeriz, kendi işlerini yapmak istediklerini ama bulduklarına şükrettiklerini ifade ederler. Kendi içlerinden çıkan gereksiz tipleri de şiddetle kınarlar. Ama en önemlisi bir tas çorbaları olsa onu yirmi kişi paylaşır ama asla sokağa çıkmazlar. Bir de başka bir konu var ki o da yıllardır Suriyeli gibi davranıp dilencilik yapanlar ve bu vesileyle Suriyelileri daha da kötüleyen tipler.

Türkiye’de her şey ‘kervan yolda dizilir’ havasıyla yapılıyor. Gelen muhacirlerle ilgili hala bir politikamız yok. Günü birlik olan olaylara göre kararlar alıp işi götürmeye çalışıyoruz. Bu işin iktidarı muhalefeti de aynı boyutta. Klasik Türk işi yaklaşım bu. Neresinden bakarsanız bakın eksik ve gedik davranmayı seviyoruz. Ama hiçbir gerekçe kapımıza sığınmış bize minnet duyan insanlara ceza kesme hevesiyle ortalığı provoke etmeye haklı kılmaz. Devlet devletliğini yapmalı ve bu tür provokasyon peşinde olanları olaylar çığırından çıkarılmadan bir an önce adalet önüne çıkarmalı.

Eski bir vekil olan Sinan Ogan ve hali hazır vekil olan Ümit Özdağ bu işin provokasyoncu başı olarak her gün birkaç twit atıyorlar. Bu ülkede bir iç kaos çıkarsa Suriyeliler yine bir yere gidemeyecek ama olaylarla en ufak kan akmasının müsebbibi olarak tarihin satır aralarına isimlerini yazdıracaklardır. Ve muhtemelen bundan zevk alacaklardır.

Hepimiz aklımızı başımıza alıp bu provokatör tiplerden uzak duralım, kimse isteyerek ülkemize gelmedi. Kimse kendi topraklarını terk etme heveslisi değil. Gerekirse Diyanet bu konuyla ilgili camilerde bir hutbe irad ettirmeli. Hükümet de artık yanlışlara müdahale etmeli. Kimsenin yaptığı yanına kar kalmamalı.