Suriye’de Muhalif Grupların kontrolü altındaki tüm bölgelerde halk, bu bölgelerin bütünüyle Türkiye Ordusu’nun yönetimine girmesini ve silahlı muhalif güçlerin bölgeye terk etmesini arzu etmektedir. Ancak, bu çağrılar medyaya yeterince ulaşmıyor maalesef. Çünkü bunun yakın bir gelecekte gerçekleşmesini istemeyenler var.

İnsanların büyük çoğunluğu Suriye’deki iç çekişmeler olduğunu bilmiyor. Duygusal davranarak orada olup bitenleri örtbas etmek isteyen medya organları da var. Bu medya organları, Suriye’deki dahili çelişkileri ve kronik problemleri ifşa edince Esed rejiminin zaferine katkı yapmış olacağını düşünmektedirler. Oysa aslolan gerçeklerin söylenmesidir. Zira hayat, gerçekler hesaba katılmadığı sürece aynı hataların defalarca tekrarından ibaret kalacaktır.

İşin aslı şudur ki; İslamcı basın büyük çoğunlukla gerçeği söylemekten korkmaktadır. Her zaman problemin özünden uzak durmayı ve dış odakları sorumlu tutmayı tercih ediyorlar. Olup bitenler yüzünden başkalarını suçluyorlar. Kanaatimce bu yaklaşım, doğru ve dürüst bir vizyona sahip olmamaktan kaynaklanmaktadır.

Gerçek şudur ki; Şam’ın güneyinde, kırsalında ve DAİŞ’in kontrolündeki bölgelerde, farklı grupların kontrolündeki İdlib ve Halep kırsalında, tüm bu bölgelerde insanlar yönetimi bütünüyle Türkiye askerî gücünün devralmasını talep etmektedir. Bunun sebebi iç çatışmaların sürüp gitmesi ve kanın durmaksızın akmaya devam etmesidir.

Hatırlarsanız geçen yıl bu vakitler herkes Muhalif Güçlerin birleşerek Şam’a yürüyeceğini, Doğu Guta ile başkenti kurtaracağını umuyordu. Nitekim Muhalif Güçler bu amaçla hazırlık da yapmışlardı. Ama ne oldu? Bizzat bu Muhalif Güçler arasında çatışmalar patlak verdi. Bu çatışmalar esnasında yaralılar hariç 750 savaşçı öldürüldü! Bu iç çatışma sürerken rejim güçleri kayda değer bir engelle karşılaşmadan Guta’nın büyük bir bölümünü kontrolüne geçirdi. Çünkü Muhalif Güçler birbirleriyle savaşmakla meşguldü!

Uzağa gitmeye gerek yok. Daha birkaç gün önce Muhalif Güçlerin kendi aralarında çıkan çatışmalarda iki günde 170 savaşçı canından oldu! Bunların 43’ü koyu selefi bir grubun kaçırarak idam ettiği savaşçılar idi!

Geçen yıl birçok yerleşim yeri ve bölge düştü. Dera’nın batısında ve Halep kırsalında savaş medyanın gözetiminden uzak bir hâlde devam ediyor. Bütün bu iç çatışmalar bazı muhalif grupların katı bir “İslami” yöntem(!) benimsemelerinden kaynaklanıyor.

Türkiye’de gerçekleşen AK Parti tecrübesi hakikaten biricik ve çok mühim bir tecrübedir. Suriye halkının rüyalarını süsleyen bir tecrübe. Çünkü AK Parti’nin kapıları -aşırı ve kapalı grup tecrübelerinin aksine- herkese açıktır. Geçtiğimiz on yıllar boyunca Afganistan’da bu katı ve kapalı gruplar arasında yaşanan çatışmaları hatırlayın. Geride bıraktığımız yüzyılda Cezayir’de, günümüzde Somali’de, Mali’nin Timbuktu kentinde, Nijerya’da ve en son Suriye’de yaşanan ve her bir grubun adına “şer’î” dedikleri eylemlerini hatırlayın. Esasında bu örgütlerin “şer’î” kelimesini sıfat olarak kullanırken yaptıkları ‘kan dökme eylemine katılma’ anlamına gelmektedir! Bütün bu gruplar ihtilaf ve çatışmaları körüklemekten başka bir şey yapmıyor. Bunun sebebi de şudur: Bu örgütlerin kendisine “şer’î” sıfatını yakıştıran heyetleri gerçek âlimler olmayıp her biri bir başka âlimi kendi hevasınca taklit eden, ilimden uzak kimselerdir.

Türkiye’ye çağrım şudur: AK Parti tecrübesini Suriye’ye taşıyın. Onlara nasıl birlik olunacağını gösterin. Zira, Baas Partisi ve yıllar boyunca yaydığı fikirler Suriye halkını olabilecek en vahim şeklide parçalamış durumda!…

Çeviri: Fethi Güngör