Her devirde deccaller olacaktır. Deccal, kelime anlamı olarak çok yalancı, aldatıcı, hilekâr, insanları aldatan ve batılı hak olarak gösteren demektir.

İnsanlık tarihi baştanbaşa ibretlerle doludur. Alınması gereken o kadar çok ders var ki! Bakıyoruz Hz. Âdem Atamız’ın (a.s.) yaratılışı, şeytanın onunla, sonra da onun şeytanla imtihanı. Sonrası malûm; dünya ve insanoğlunun sınavı. Artık kendi nefsi de girer devreye ve böyle devam eder imtihan âlemi…

Âdem Atamızın çocuklarına göz atıyoruz bir de. Habil’le Kabil’in yine ibret dolu sonuçları. Birisi hakkı, diğeri batılı temsil ediyor. Biri Rabbimizin emir ve yasaklarını samimiyetle hayata geçirmeye çalışırken, diğeri nefsin, hevânın ve şeytanın esiri olarak yaşıyor. Ama sonuçta kazanan ve kaybeden taraflar var. Birisi ebedi mutluluğa, öteki sonsuz pişmanlık ve acıya kavuşuyor. O, bin pişman ama ne çare!

O halde insan gidişatına bakmalı ve kendisine şu soruyu sormalı:

Ben kim için ya da niçin yaşıyorum?

Evet, en önemli hakikat bu sorunun altında yatıyor. Kişi vicdanıyla baş başa kaldığı zaman asla yalan söyleyemez. O halde herkes bu sorunun cevabını kendinden istemeli ve almalıdır. Pek tabiidir ki cevaba göre durumu ortaya çıkacaktır.

Tarih boyunca nice kavimler “biz babalarımızı bunun üzerinde bulduk” diyerek batıl şeyleri doğru olarak göstermeye ya da kendilerini haklı çıkarmaya çalışmışlardır. Zira şeytan onları aldatmış ve yaptıklarını kendilerine güzel göstermiştir. Yüce Rabbimizin ayet-i kerimelerde bu gerçeklere işaret ettiğine şahit olmaktayız. İşte onlardan bir örnek:

“Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi şeytan, sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır. Çirkin bir iş işledikleri vakit, “Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bize bunu emretti” derler. De ki: “Şüphesiz Allah, çirkin işleri emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?” (A’raf 27-28)

İbrahim’in (a.s.) kıssasında ise gerçekten çok önemli dersler vardır insanlık için:

“(Ya Muhammed!) Onlara İbrahim’in haberini de oku! Hani o, babasına ve kavmine: “Neye tapıyorsunuz?” demişti.

(Kavmi:) “Putlara tapıyoruz ve tapmaya devam da edeceğiz” dediler. (İbrahim:) “Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyor mu? Ve (taptığınız zaman) size bir fayda ya da (tapmadığınız zaman) size bir zarar verebiliyorlar mı?” dedi.

Hayır, ama biz atalarımızı böyle tapınırken bulduk (gördük) dediler.” (Şuarâ 69-74)

Hani insan akıl nimetiyle donatılmış bir mahlûktu. Ama niçin tefekkür ve sorgulamaya açık değildi? Acaba akıl insana boşuna mı verilmişti? Bunun yanında Allah’ın gönderdiği vahiy ne olacaktı? Bu, insan için bir lütuf değil miydi? Ama niçin onunla kendi hayatını şekillendirmiyor da bir takım hurafe ya da kendisi gibi yaratılmışların batıl söz ve hareketlerine tabi oluyordu? İşte o zaman bu insan, Kur’an’ın şu hitabına muhatap olacaktı: “Hâlâ akletmeyecek misiniz?” (En’am 32)

İşte, insanoğlunun bu boşluğundan yararlanmak isteyen nice insanlar da çıkmıştır tarihi boyunca. Onlar kendilerinde olağanüstü (!) bir şeyler olduğunu hissettirerek pek çok taraftar toplamışlar ve tâbilerini bataklığa sürüklemişlerdir. Bunların her birisi birer Mesih deccal faaliyetidir. Sayılarının ise otuza varacağı hadislerde zikredilmiştir. (Buharî, Fiten: 25; Menakıb: 25; Müslim, Fiten, 84; Ebû Davud, Fiten: 1.)

MESİH DECCALİN ŞERRİNDEN ALLAH’A SIĞINMAK

Ehl-i Sünnet itikadımıza göre kıyamete yakın Hz. İsa (a.s.) semadan yeryüzüne inecek ve Mehdi’de (a.s.)  zuhur ederek birlikte Efendimiz’in (s.a.v.) Şeriatini hâkim kılacaklardır. Yine biliyoruz ki gerçek Deccal de o zaman zuhur edecek ve kendisiyle savaşacaklardır. Ancak onlardan önce yalancı peygamberler ve mehdilik hareketleri olduğu gibi, küçük deccaller de zuhur edecektir. Ashabın, Rasûlullah’ımız tarafından ta o günlerde deccalle uyarılmaları da bu gerçeği ortaya koymaktadır. Demek ki her devirde Deccal’ler olacaktır. Deccal, kelime anlamı olarak çok yalancı, aldatıcı, hilekâr, insanları aldatan ve batılı hak olarak gösteren demektir.

Allah Rasûlü (s.a.v.) Efendimiz asırlar önce onun şerrinden ashabını ve bizleri şöyle sakındırmıştır:

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Biriniz namazda tahiyyâtı bitirdiği zaman, dört şeyden Allah’a sığınarak şöyle desin: ‘Allâhümme innî eûzü bike min azâbi cehennem ve min azâbi’l-kabr ve min fitneti’l-mahyâ ve’l-memât ve min şerri fitneti’l-mesîhi’d-deccâl’.” (Meali): Allah’ım, cehennem azâbından ve kabir azâbından, hayat ve ölüm fitnesinden, deccâlin fitnesine uğramaktan sana sığınırım.” (Müslim, Mesâcid 128-134; Ebû Dâvûd, Salât 149, 179; Nesâî, Sehv 64)

Başka bir rivayet ise şöyledir: 

Aişe’nin (r.anha) haber verdiğine göre, Rasûlullah (s.a.v) namazda şöyle dua ediyordu:

“Allah’ım! Kabir azabından sana sığınırım, Mesih deccalin fitnesinden sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnelerinden sana sığınırım. Allah’ım, günah işlemekten ve borçtan sana sığınırım.” 

(Buhârî, ezan 149; Müslim, Zikir ve Dua: 15; Ebû Davud, Salat: 367)

DOST VE SIRDAŞLAR

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:

 “Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık.” (3 Âl-i İmran 118)

Allah’a samimiyetle kulluk yapma gayretinde olanları bir yana bırakarak, Allah’ı sevmeyenleri dost ve sırdaş edinmenin ne büyük bir felaket olduğunu gözlerimizle gördük. Gûya ibadet eden ya da ibadet aşkıyla bir takım faaliyetlerde bulunan bu insanların dostu Allah’ın düşmanı olunca, nasıl canavarlaştıklarına şahit olduk. İşte Rabbimizin ayetleri ve bizler. O ayetler ki her biri birer mucize olarak kıyamet sabahına kadar geçerlidir.

ALLAH’IN DİNİNİ BOZANLAR

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile ashabı arasında geçen şu mükâleme ne kadar da önemli bir gerçeği ortaya koymaktadır:

Peygamberimiz (s.a.s), bir âyet okumuştu. Bu âyet, Ehl-i Kitabın, Allah’ın dinini nasıl tahrif ettiklerini şöyle haber veriyordu:

“Onlar, Allah’ı bırakıp, hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh’i rab edindiler. Oysa onlara sadece bir olan Allah’a kulluk etmeleri emredilmişti. Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O, yüceler yücesidir; onların ortak koştuklarından münezzehtir.” (9 Tevbe 31.

Efendimizin âyeti okumasını müteakip daha önce Hıristiyan iken Müslüman olmuş bir sahabi, “Yâ Rasûlallah! Biz onlara kulluk etmiyorduk ki!” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz, “Onlar size istediklerini helâl, istediklerini haram kılıyorlardı. Siz de onlara uyuyordunuz öyle değil mi?” diye sordu. Sorusuna “Evet!” cevabını alınca da, “İşte âyette sözü edilen durum budur,” buyurdular. (Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’ân, 9; Beyhakî, Sünenü’l Kübrâ, X,196.)

Evet, netice nasıl da çıkıyor ortaya? Demek ki Allah’ın yüce hükümlerin bırakıp insanların heva ve heveslerine uymak, adeta onları ilah edinmek sayılıyor. Birilerinin sözü Allah ve Rasûlü’nün sözünün önüne geçiyor ve insanları etkiliyorsa bilelim ki, bu bir Deccal hareketinden başka bir şey değildir. Batılı hak gibi göstermek ve öyle algılamak ne büyük bir felâket! Alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz ile görüştüğünü söyleyerek insanları aldatmak nasıl bir dehşet? Buna inanmak ise kendisi ve etkilediği insanlar adına bir cehennem!  İşte deccalin özelliği; Cennet diyecek ama Cehennem çıkacak… Cehennem dediği de Cennet olacak…

Evet, şimdi tekrar soruyoruz kendimize: –-Ben kim için ya da niçin yaşıyorum?

Cevabımız ta gönülden gelerek; -Allah için, oluyorsa ne mutlu bize!

Demek ki Yüce Rabbimizin bizlere her kıyamda okumakla emrettiği Fatiha Sûresi, ne kadar anlamlı ve ne kadar önemlidir:

Rahmân (ve) rahîm (olan) Allah’ın adıyla.

“Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. O, rahmândır ve rahîmdir. Ceza gününün mâlikidir.  (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!”

Rabbimiz bizi Sırat-ı Müstakîm üzere sabit kılsın ve ayaklarımızı kaydırmasın! Kendimiz, ailemiz, milletimiz ve topyekûn İslâm Ümmeti için dua edelim!..