Dünyamız, Batı’nın egemenliğini ilan ettiği 19. yüzyıldan bu yana büyük acılar çekiyor. Sömürgecilerin bir türlü doymak bilmeyen iştahlarının verdiği zararı sadece İslam dünyası değil, yeryüzünün tüm halkları acı bir tecrübeyle yaşıyor.

Fakat, karanlığın son noktasına yaklaştığımızın işaretleri görülüyor artık. Sadece küresel zorbalar değil, tüm insanlık biliyor ki, 20. asra kadar onlarca farklı etnik ve dini kökene sahip insanı adalet ve barış içerisinde bir arada yaşatan Türkiye, yeniden dünyada güçlü bir aktör olana dek huzur bulamayacağız.

Ayasofya müjdesi, işte bu sürecin büyük oranda tamamlandığının adeta bir ilanı oldu. Bunların çok abartılı ifadeler olduğunu ya da hamaset koktuğunu düşünenler yanılıyorlar.

Türkiye’nin güçlenmesi, sayıları 50’yi geçen İslam ülkesinin hiçbirisinin varlığıyla kıyaslanamaz. Çünkü, insanlık tarihi açısından çok kısa bir dönemi ifade eden bir asır öncesine kadar bu ülkelerin pek çoğu Türkiye’nin birer vilayetiydi. Acı dolu sömürge, işgal ve diktatörlük süreçlerinden sonra, İslam dünyasının pek çok yerinde Türkiye’nin yol göstericiliğinde başlayan değişimler sömürgecileri ve uzantılarını kahrediyor.

Libya bunun en güzel örneği. Halkın gerçekleştirdiği devrimi, bir CIA ajanını besleyerek yıkmaya çalışanlar Türkiye duvarına çarpıp dağıldılar.

ABD’nin ve Afrika’daki sömürge mirasının kadim sahibi Fransa’nın emir erine dönüşen Mısır, BAE ve Suud yönetimleri, harcadıkları tüm servetlerine rağmen Libya’da bozguna uğradılar. Sadece orada mı? Dikta yönetimlerine karşı başkaldırının ilk meyvesini verdiği Tunus’ta da mağlubiyet yaşıyorlar.

Meclis Başkanı Raşid Gannuşi’yi devirmek için önce darbe tezgahlayıp, MİT’in oyunlarını bozması üzerine milletvekili satın alarak operasyon çeken bu çeteye Tunus Meclisi geçit vermedi. Gannuşi’nin partisi Nahda, Meclis’te sadece yüzde 25 ile temsil edilmesine rağmen, Tunuslu vatansever milletvekilleri liderlerine yapılan darbeyi boşa çıkardı. Bununla da yetinmediler: ABD’nin Tunus’ta askeri üs açma girişimini de engellediler.

Buna karşın Türkiye Somali’den sonra Umman’da da bir askeri üs açmaya hazırlanıyor ve körfezdeki ağırlığını bütünüyle hissettiriyor. Artık sadece İslam dünyasında değil, Venezuela’ya kadar nerede küresel hegemonyanın baskısını hisseden ülke varsa, Türkiye’nin desteğiyle cesaret bulmuş durumda.

Azerbaycan’a Ermeni saldırısı olduğunda gözler Türkiye’den gelecek desteğe çevriliyor. Suriye halkı çaresiz kaldığında Türkiye’ye bakıyor. Libya, Cezayir, Katar, Filistin ve Lübnan’daki siyasi dengelerde yine Türkiye aktör konumunda. Tüm bunlar ülkemizin iki yüzyıl önceki misyonuna doğru hızlı ve emin adımlarla yol aldığının işareti.

Hilafet, saltanat, Kemalizm gibi iç gündemimizi meşgul eden gereksiz tartışmalarla kendimizi boğmaz, ayağımızı tökezletmez isek gerçek bayramların ne kadar yaklaştığını görebileceğiz.

Ayasofya güzelliğindeki bayramımız mübarek olsun.