Küreselleşme, kapitalizm, bilginin ve değerlerin söküme uğraması derken, her gün biraz daha farklılıkları belirleyen sınırlar silikleşiyor ve bu durum, geleneklerin bize sunduğu, geleceğe dair öngörüleri de biraz daha imkânsız hale getiriyor…

Kadim olan davranışlar, insana büyük ölçüde “bekleneni bekleme” lüksünü yaşatabilirken, söküme uğramış, stabilliğini kaybetmiş, ritmi bozulmuş, silikleşmiş olanlar artık onu, “beklenmeyeni bekleme” ile karşı karşıya bırakıyor…

Beklenmeyeni beklemek aslında güvensizliği, kaygıyı, korkuyu temsil eder bu durumda…

Bu çağın, bazı toplum bilimciler tarafından, “Tedirginlik Çağı” olarak tarif edilmesi sebepsiz ve boşuna değildir…

Davranışların demlenip, kök salıp gelenekselleşmesine fırsat vermeyen baş döndürücü hızın kendisi artık geleneği temsil ediyor adeta ve kendisi dışındaki bütün geleneksel olanları da katlediyor maalesef…

Bu demektir ki her geçen gün biraz daha belirsizliklere doğru yol alıyoruz…

Pek çok nokta da bir tahminimiz olamasa da, gelecek nesiler için “öngörü” denen şeyin çok daha fazla imkânın dışına çıkmaya başladığını tahmin etmek güç değil sanki…

Belli olana dair saha gittikçe daralırken, belirsiz olanın sahası yeni istilalarla her gün ürkütücü oranda büyümeye devam ediyor…  

İnsanın ortaya yeni çıkan davranış biçimlerini sindirmesi için belirli bir zamana ihtiyacı vardır…

Oysa bu hız çağı aşırı ve gereksiz gıda tüketimiyle midelere hazımsızlık yaşatırken, saniyelerin bile “geç kalma” olarak değerlendirildiği adeta sanala mahkûm hayat, zihinlere de ayrı bir hazımsızlık yaşatıyor…

İnsan bilerek ve öğrenerek endişelerinden kurtulur…

Bu çok açık ve çok eski bir bilgidir…

Bugün sahaya sürülen sınırlarını ve boyutlarını kestiremeyeceğimiz kadar çok miktarda yenilik, bir insanın tek başına “bilme” haddini imkânsızlaştırıyor…

Bu da, günümüz insanının bilemediği, bilemediği içinde emin/emniyette olmadığı haddinden fazla şey olduğu anlamına geliyor…

Etkilerini hissettiği ama nereden geldiğini bilemediği uyaranlar sebebiyle korkuları, tedirginlikleri her gün biraz daha artan insan, doğal olarak artık, “Acaba bugün ne ile karşılaşacağız” sorusuna kendi kendini muhatap kılıyor…

En tahmin edilebilir olan doğa bile artık bize “beklenmeyeni bekle” dercesine öfke saçıyor; ritmi bozulan iklimiyle…

Yağmuru, kasırgayı, yazı, kışı hulasa her şeyiyle işin uzmanlarını bile hayretler içinde bırakıyor doğa…

Çok girift, çok katmanlı mükemmel derecede kompleks bir ilişkiler ağı ile sosyal hayatın bizi ne denli daha ürkütücü bir şekilde hayretlere salacağı/saldığı da ortadadır…

Bütün bu tablonun sebebi insanın kendi kendine ve birbirine yaptıklarıdır…

Çıkarları için bütün bu huzura kastedenler, ne denli “zeki” olduklarına kani olurlarsa olsunlar hem aldanmış hem de aldatmış olmaktan kendileri alamazlar…

Siyasi, ideolojik ya da her ne sebepten ise insanları soyutlaştırarak onlara kolayca zulüm yapanlar, umarım uzun vadede kendilerine ve gelecek nesillerine ne denli kötülük yaptıklarının farkına varırlar…

Ve umarım bunu da iş işten geçmeden başarabilirler…

Aksi halde “beklenmeyeni beklemek” onların da kaçamayacağı kaderleri haline gelecektir…