Vatan kavramı dünyanın her yerinde aynı kıymette olmalı. Toprak parçasının çok ötesinde varoluşsal bir mana barındırıyor. Her kim vatanından bahsederse, esasında varlık sebeplerinden biri dillendiriyordur.

İnsanoğlunun yaşadığı coğrafya ve yuvasını üzerine kurduğu toprak, vatan olmaya giden sürecin anahtarı. Haliyle, vatanından uzak olmak yuvasından ve varlık anlamını bina ettiği toprağından uzakta kalmak manasına geliyor.

Tarih boyunca vatandan uzak kalmak, işgal ve millet olamama gibi unsurları yaşayan çeşitli coğrafyalar olmuştur. Ancak hemen her dönem makûs talihi bu olan yalnızca Filistin topraklarıdır sanırım.

İşte bu ruh hali ile Filistin, cennet ile eş tutulur. Sadece Filistinli olanlar için değil, coğrafya ile duygusal bağı olan herkes için de benzer şeyleri ifade eder. O sebeptendir ki Filistin başta olmak üzere sayılı birkaç toprak parçası küresel mana barındırır.

Filistin’in cennet ile ilişkilendirilmesinin anlam katmanının somut göstergelerini, Filistin ile ilgili filmlerde görüyoruz. “Vaat edilmiş toprak” bahanesi ile insanlık tarihinin en bencil varlık hülyasında gezen siyonistlerin apaçık işgali ve soykırım çabasına maruz kalan Filistinlileri ve Filistin’i, bir Filistinli gözünden anlama ve anlatma ürünü olan filmlerin sonuncusu Bursaı Cennet Olmalı, Türkiye’de vizyonda. Elia Süleyman’ın yeni filmi, öncekiler gibi ironik ve komik unsurlar barındırıyor.

Genel hamaset dilinin çok dışında bir ifade biçimi olan Süleyman, yeni filminde de Filistin işgalinin absürt manzarasını kendi mizah anlayışı ve anlatışı ile filme almış.

Elia Süleyman’ı dünyaya duyuran Kutsal Direniş’te olduğu gibi Burası Cennet Olmalı’da da başrolde kendisini görüyoruz. Bir yönetmenin, kendi filminin başrolünde yer alması sık görülmez. Hele hele arthouse ya da festival filmi dediğimiz çerçevede bir üretimde bu çok cesur bir yaklaşım.

Absürt ve konunun trajikomik yanını öne çıkaran tarzı ile Süleyman, Filistin meselesine bakışta müstesna bir yere sahip. İşgale ve soykırıma sessiz kalan bütün dünyaya başka bir pencere açıyor. Ortodoks Rum olan Süleyman, Filistin meselesinin, Batı’nın ve Siyonistlerin ısrarla çizmeye çalıştığı bir resimden çok öte anlam taşıdığını anlatıyor.

Burası Cennet Olmalı, birçok şehre seyahat eden ve hepsinde de anavatanı Filistin ile türlü benzerlikler bulan bir adamın hikâyesini konu ediyor. Sınır kavramının üzerinde mizah ile tepnen Süleyman, işgal edilmiş Filistin topraklarından başlayıp, New York, Doha ve Paris’te devam eden ve sonrasında yine vatanında son bulan absürt bir görsel hikaye serisi sunuyor izleyiciye.

“Dünyanın neresi vatanım olabilir” sorusunun peşinde, yöresel ve küresel unsurlar peşinde iğneleyici katmanlar ile büyük oranda Batı’yı eleştiren Süleyman, cennete giriş sürecinin dünya hayatında ve vatan denen coğrafyada başladığına işaret ediyor; kendi gibileri vatanından uzak tutanların, cennet sandıkları kendi cehennemlerinde komik hallerde olduklarına vurgu yapıyor; bir limon ağacının gölgesinde rüzgarın özgürlük şarkısını dinlemenin, kapitalizm ve liberalizmin şovenist özgürlükçü maskesinin altında cehennemin süslü azabını yaşamaktan evla olduğunu belirtiyor; herkesin müstahakkını bulacağı gün için sakince bekliyor ve fekat direnişin kendince dilini haykırmaktan bıkmayacağını da anlatıyor…

Burası Cennet Olmalı, cenneti hak etmenin öyle kolay olmadığını izah ediyor ve Filistinlileri vatanlarından uzak tutanların içinde debelendiği cehennem için de üzüntüsünü dile getiriyor…

Sinemanın sınırsız izah alanının mizah ile zenginleşebileceğini gösteren Süleyman, en çok saygı duyduğu sinemacılardan biri…

Yöntem tercihi ve mütebessim direnişinin bütün direniş sahaları için misal teşkil etmesini umuyor, herkesin gidip bu filmi izlemesini tavsiye ediyorum.