Bizim için mukaddes mi mukaddes şehir, Kudüs-ü Şerif… Her şeyden evvel, Mescid-i Aksa’yı bağrında yaşatıyor. İslam’ın yüce peygamberi, Kâinat’ın Efendisi Medine-i Münevvere’den önce Kudüs-ü Şerif’e gelmiş, Mescid-i Aksa’dan ‘Burak’ isimli at ile Arş-u Âlâ’ya, Cenab-ı Allah’ın huzuruna çıkmıştır.

*

“Mescid-i Aksa” denince zihnimizde hemen Kubbet-üs Sahra canlanır. Oysa bir mucizenin şahidi olan el-Aksa, ‘eni 350 boyu 500 metre’ bir alan ve içinde Kıble Mescidi, Mervan Mescidi, Velid Mescidi ile Burak Mescidi’ni de barındırıyor. Burayı yok etmek isteyen Siyonistler, ‘araştırma’ bahanesiyle; matkaplarla, karotlarla, dozerlerle adına “ağlama duvarı” dedikleri, aslında Peygamber Efendimiz’in (sas) Miraç’ta atını bağladığı ‘Burak Duvarı’ olan yeri delerek kazıyor. Neyse ki; sabahın seherinden yatsının hitamına dek bağrı yanık müminler, Mescid-i Âksâ’yı cemaatsiz bırakmamak için çırpınıyor. Dünyanın belası, “resmî terör devleti” İsrail ise tellerle, beton bloklarla, duvarlarla, bariyerlerle, kulelerdeki “Sniper”larla şuurlu gayreti kırmak istiyor.

*

Nuh Tufanı’yla kaybolan Mescid-i Âksâ’nın temelleri, Hazreti İbrahim ve oğlu İsmail aleyhisselam tarafından Kâbe-i Muazzama’yla beraber bulunuyor. Sonraları Hazreti Dâvûd inşasına başlıyor, bitirmek Süleyman aleyhisselâma nasip oluyor. Taş ve odunlar Lübnan’daki dağlardan getiriliyor. İlk mescidin yeri ise şimdiki değil, Kubbet-üs Sahra’nın olduğu ve Tevrat’ın levhalarının saklandığı “Kudsü’l-Akdes” denilen yerdeydi.

*

Mescid-i Âksâ’yı çepeçevre dolanan surlardaki kale kapısından geçilince, eski bir şehir ve otantik sokaklar çıkar karşınıza… Mescit girişinde eşkıya güvenlikçiler Müslümanların direncini kırmak için görevde… Karşıda ise inanmışların Kıble Mescidi var, sağ yanında Burak Mescidi, sol yanında Mervan Mescidi uzanıyor. Yer altında ise, “abbara” yani dehlizlerde on binlerin saf durabileceği, adeta uçsuz bucaksız Kadim Mescidi yayılıyor boydan boya… Aynı zamanda Halife Velid Mescidi de yeraltında; yani Hazreti Meryem’in ibadet ettiği, İsa Aleyhisselam’ın doğduğu yer, burası…

*

Müslümanların ilk kıblesi, en kıymetli üç mescitten biri, Beyt-ül Makdis olan Mescid-i Âksâ, Hazreti Âdem’den bu yana hiçbir zaman ‘Siyon mabedi’ olmadı. Kâbe’den sadece 40 yıl sonra inşa edilen Mescid-i Âksâ’nın etrafı, “Harem-i Şerif” olarak anılıyor; tıpkı Kabe-i Muazzama’nın çevresine ‘Mescid-i Harâm’ dendiği gibi…

*

Dünyaca bilinen adıyla II. Nebukadnezar, yani Mısır Firavunu, Keldâniler’in halefi, Babil’in zalim kralı Buntunnasr, mukaddes evi yıkarak, Kudüs-ü Şerif’i de harap ediyor. Babil de Perslerce işgal edilince, İsrail oğulları geri dönüyor ve Harem-i Şerif’i yeniden inşa ediliyor. Yağmalar, istilalar, işgaller derken; Beyt-ül Makdis, Jüpiter Tapınağı da oluyor, kilise de… Sonunda Server-i Kâinat, Mescid-i Âksâ’ya getiriliyor ki; buna ‘rüya veya hâl’ diyenler, İsra Suresi’ne muhalefet ediyor.

Hazret-i Ömer, Mescid-i Âksâ’nın anahtarını aldığında perişan buluyor. Doğu duvarı tarafına bir namazgâh yaptırıyor. Daha sonra Emevi Halifesi Abdülmelik bin Mervân, Mısır’ın 7 yıllık vergisiyle görkemli bir mescit yapıyor. Abbasi Halifesi Mehdî-Billâh, Halife Me’mûn ve Halife Zâhir de Beyt-ül Makdis’i adeta yeniden yapıyor, tamir ediyor, tezyin ediyor, itinayla titizleniyor. 6 mescit, 4 minare, 14 kapı, 12 medrese, 15 kubbe, 10 kemer ve revak, kuyular, şadırvanlar ile namazgâhlar olan Mescid-i Âksâ’yı son olarak ihtişamlı kumandan Selâhaddîn-i Eyyûbi ihya ediyor.

*

Osmanlılar ise bugün vefatının 498’inci sene-i devriyesi olan ‘Yavuz’ lakaplı Sultan Selim Han’ın da dediği gibi; “Kudüs’e hâkim değil, hadim oluyor.” Yani hükümdar değil, hizmetçi… Gözü gibi bakıyor, çiçek gibi koruyor, kolluyor. Osmanlılar’dan sonra şimdilerde ise Siyonist silahların gölgesinde, zulüm yaşanıyor, gözyaşı dökülüyor. Kudüs, sözde başkent sayılıyor, ibadet özgürlüğü kısıtlanıyor.

Bugünlerde gerilmiş olan Türkiye-Amerika ilişkilerine bir de buradan bakmakta fayda var.